Alev alev yanan topraklarımın üzerinde kaç parçaya bölündüğü belli olmayan yeni ülkeler, şehirler kuruyorum. Hepsinin ayrı planları ayrı dünyalar ve gelecek umutları var. Aralarında bu "gelecek" denen olguya hiç bir şekilde adapte olamayan birisi var yalnızca. "Ben" şehri.
Şimdi hepinizin "bu bir hastalıksa ben hastayım" diyeceğiniz durumu söylemeliyim. Maalesef sosyolojik hastalığımız aynı siyasetimizin "ileri demokrasi" hedefi gibi, öylesine ileri de ki göremiyoruz. İşte kişiliğimiz de tam bu durumda. Günlük yaşam telaşının, aylık hayat kovalayışının ve yıllık tavırlarımız öylesine belirlenmiş ve yelken açıp bizden uzaklara gitmiş ki, hayatı yalnızca kovalıyoruz. Bir gün "ben" olacağım dediğimiz gün için savaşıyor savaşıyoruz. Adeta taksitleri bitmeyen kredi kartı gibi, prensesini bulamayan Mario gibi...
Sonunda doğan bebek bir gün oluyor ve kendisi olduğu bir gün dahi yaşayamadığının farkında olmadan bir ömür biçiliyor mezar taşına, bu adam şu tarihler arasında "yaşadı" diye.
Mezar taşıma doğum tarihim ve ölüm tarihimi 0 yazın bile diyemem. Çünkü beni içine alıp sarmalamış olan vesayet buna dahi izin vermeyecek yüzü hoş kendi katı kurallardan ibaret.
Kendim olacağım bir gün için canımdan fazlasını talep eden bir hayat var.
Kalpleri iyi et, az yalan söyle ve söz verme.
26 Nisan 2014 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder