7 Kasım 2009 Cumartesi

Hoşgeldin Yelkovan

“…filmimi başa sardığımda, güzelliğini gözlerime görüntüsünün ilk yansıdığı anda kaybettiğini gördüm, üzüldüm. Tren gara girdiğinde senin adına kendimi bu hüzne hazırladığım kalmış aklımda, seni gördüğümde unuttuğum şey fark ettim ansızın gözlerimi bana sunan tek neşe sensin.”


Notalarımı cebime attım, o sırada bozukluklarla karışmış olmalı, sonra bir yerlere bırakmışım unutmuşum onları... Benim hikâyem budur… Yaşamımın kısa bakışta görüneni; hep güzellikleri önemsizlerle bir yere bırakıp unutmak, kimi zaman kaçmak, gitmek, koşup yorulmaların ardından kalan son nefesimle de “bitti” diyebilmek, demek.

Yine bir yolculuk öncesiydi sanırım, güzelliğin asla bir daha öyle olmayacağını düşünerek zamandan alabildiğine güzellikler çalıp bıraktım onu. Yollar birleşir ya bir noktada yine dönerler aynı yere farklı zamanlara. Bugün sessiz sedasız yerine geldiğini, sana ait olana kurulduğunu ve hayatımda kaldığın yerden devam ettiğini gördüm. Durgunluğum yerini temkinli bir mutluluğa terk ederken, zamanın da tekrar işlevini kaybedip sadece saatime ait birkaç çubuğu döndürmek dışında işe yaramadığını tekrar gördüm.

Yelkovanı severim ben, sempatik isminin yanında ne akrep kadar ağır aksak ve geçmişime düşmandır, ne de saniye kadar hızlı ama işlevsiz. Yelkovan, fark edebilmenin yanında asla sizi yalnızlıklar içinde bırakacak kadar da acımasız ilerleyenlerden değildir. Biraz bana benzer hatta olaylar olur gelişir gider... Ben bakan yüzlere söylerim “suçum yok, bastığınız yerde, sadece yürüyorum.” Bugün bir saatte iki yelkovan oldum tekrar, zaman içinde mutluluğu gördüm bir kez daha ve her dönüşün ardından mutsuzluğumu yendim...

Şimdi ayaklarım zamana basmadan mutluluğuma devam ediyorum kaldığım yerden. Her şey seninle yerli yerinde…

“Biliyorum gölgede senin uyuduğunu
Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin
Hazların âleminde yumulmuş kirpiklerin
Yüzünde bir tebessüm bu ağır öğle sonu.”
A.H.T

Gitmiştin de korkmuştum ya.

Hoş geldin.