31 Temmuz 2010 Cumartesi

Yalan Hasadı

İlkin yalan söylemesini öğrendim.
Sonra yalan söylemesini öğrendim.
Dışımda ne oluyorsa, içimde ne varsa
Söylemesini öğrendim.
Özdemir Asaf

Aslanlar gibi yalan söyleyemem, çok yalanlar söyledim belki ama idam etmedim insanları yalanın ipleriyle. Gözlerin içine bakmadım söylerken, çok bakıldı gözlerimin içine sahte sunuşlar süresince. Şuursuzca, hınçla hani dedim ya aslanlar gibi tadını çıkarta çıkarta "yalan" söyleyen "gerçek" dostlar gördüm kaçtım.

Mütevazi bir adam değilim, hiç olmadım, olmak maksadında da olmadım. Söylediklerimin, yapabildiklerimden az olduğunu biliyorum sadece. Gereksinim edinmedim söylemeye daha fazlasını sahte işlerinize beni koşmamanız için.

Yatsı vakti elbet gelecek, yeni mumlar yaratın eskisini korumak için, sizinle birlikte yeni mumlara ateş tutacak cengaverler edinin. Düşünüyorum da elbet sönecektir olur da sönmezse cüzdanında taşırsın dostlarını.

29 Temmuz 2010 Perşembe

Uçmayan Dairelerimiz

Password is : Fight the Future

- Three Words-

Koşup yetişemeyeceğini bildiğim, geçmenin ancak kırmızı bir hattın ardında var olmakla mümkün olacağı bir yer. Bilmediğini hayal etmezsen, birşeyin varlığını ön kabul olarak kabul etmezsen kirlenmezsin. Dünyanın çamuruna batmazsın. Tertemiz başladığın dünyaya hem kimseye saldırmadan hem de kimseye boyun eğmeden bitirebilirsen eğer tertemiz bitirmiş olursun. Ve kimsede seni umursamaz.

Dünya bizim bir renge boyanmamızı istiyor, kendimize oluşturduğumuz en özel, en derin, en kendi bölgemizi çevrelediğimiz kırmızı hattı oluşturmamızı istiyor. Milyonlarca insan, milyonlarca sır...

Günümüz evreninin fiziki-ruhi-medikal şeytan üçgeninde yer alan her birey gibi canlarımız yandığında renklere veriyoruz kendimizi. Ruhumuzun karanlığa olan tarafını bazen bir silahla bazense masumane olduğumuz dualarla açıyoruz. Her davranış varlığımız bir başkasına yahut başkalarına üstün kılmak maksadını taşıyor. Maksatlarımız varlığımızın sürekli ön plana çıkmak isteğine kolayca yanıt veriyor. İstenilen adrenalin kana basılıyor, gerekirse ruhi olarak kişisel gelişim planları yaptırılıyor yada bir psikolog size ne kadar özel olduğunuzu telkin ediyor (kimi zaman bir din adamından farksızlar) eğer hepsi yetersiz kalırsa size herkese vermediğini sandığınız birşeyi hediye edecek. Medikalleri, renkli renksiz küçük hapları.

Kırmızı çizgileriniz genişleyecek, kırmızı bir ev, kırmızı çocuklar ve kırmızı telefonunuz özelleştirdiğiniz hayatınızda sosyalist tavırlar edineceksiniz. Gözünüze anlamsız gelen her kelimenin, her düşük cümlenin, her hatanın aslında sizde ne kadar yer ettiğine şahit olacaksınız. Birşeyler sizi anlatıyor ama seste parazit var. Bedeninizin yansıttığı gerçekler, size söylenen sizin yalanlarınızı parazitliyor.

Kaçabilir misiniz ?

Gelecekle savaş.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Geleceğin Zeytin Ağaçları

Kimse geçmişini geride bırakıp yaşamına yeni bir çizgiden devam edecek kadar güçlü değildir. İhtiraslarınız ya da en basitinden huylarınız sizi bu yolda derin hendeklere devirmek için çabalayacak elbette devireceklerdir.

Mutlu bir anınızda geçmişten bir telefon,iş dönüşü karşınıza çıkan eski bir tanıdık, gözlerinden nefreti okuduğunuz günleri hatırladığınız ve sizden saygı bekleyen bir patron yahut kimliksiz koca bir ordu.
Geçmişimin kavgalarını unutmak istiyorum, bir ömrü okyanusu kıyıdan takip eden bir kaşiften fazlası olmak istiyorum, her gürültünün ardında ipuçları toplayan, hayallerinde eninde sonunda sadece kendini bulan kişi olmak istemiyorum. Toprağa çapasını vurmadan çıkacak sesin metalik olacağını tahmin etmekten ve her tahmininde haklı çıkmaktan yorulmuş bir çiftçiyim. Ürünlerimin hasadını görmek istiyorum.

Hayır bunu düzeltemezsin.

Bunu dediğimde, bunu diyenlerin karşısına "düzelttim" diyerek çıkmak hissini taşıyorum. Hayat sadece senin değil birçok insanın ortaklığında yürür diyenlere "ben yönetiyorum" diyeceğim günü bekliyorum.

Karanlık her bastırdığında bir başka güneşin yolda olduğuna eminim. Onun beklediğim güneş olacağının heyecanını yaşarken yine de endişeler yaşıyorum güvenilir dostum gecenin gizlediği korkan tarafımda.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Oyuklardan Sızan Su

Neden yarım kalan işlerimize devam etmek hiç başlamayanlara oranla daha sıkıcıdır. Biten tüm olguları yeniden açmak heyecan yaratırken neden binlerce yılın duygularını yaşamak daha yorucudur. Olmayanı oldurmak, imkansıza ulaşabilmek hep daha çekicidir. Ve belki de daha insanidir. Peki ya delilikler.

Çok akıllıca davrandım sanırım dediğimizde aslında yaptığımızın ne büyük aptallık olduğunu çok zaman farketmedik. zihinlerimizde kazanılar zaferlerle imzayı attık olmayacak işlere. Bir ömürlük sözler verdik kısacık geçmişlerimize hatanın dönülemeyen noktasında acaba bu sırada kar var mıdır diye oturduk bir kaldırım taşına düşünüyoruz.

Düşünüyoruz...

Düşünüyoruz...

Düşünüyoruz...

16 Temmuz 2010 Cuma

Gece Körlüğü


Sıcak.
Sıcak bir gece.

Gereksiz bir uyanma ve ardından çıktığım sokak. Sesini duyduğum tek şey geri kalan tek işlevi doğaya karışmak olan el ilanlarının rüzgarda savruldukça bıraktığı ses. Gecenin ortasında kendime bir misyon biçiyorum tepeye doğru yükselen bayırın ucunda ışıklarını gördüğüm büfeyi kestiriyorum gözüme. Bir Opel'in hızla geçişine söylenecek oluyorum kuruluktan yapışan dudaklarımı açmaya üşeniyorum.

Konusu bir anda soyut bir sözcükle toplumsal eleştirilere giden makalelerden öte, mutluluğunu bir canavara rüşvet olarak sunmuş kentin, zevklere boğulup huzurdan ayrı düşmüş, neşeye vurulup sevgiyi unutmuş insanının yürüdüğü kaldırımlar bunlar. Sabah olacak okula giden insanlar saracak, akşam ise günün yaşanan sürtüşmeleri taşınacak bir yerlere. Kimi yollara dökülecek, kimi bir trafik kazasına kurban gidecek, bazısı evlere taşınacak geri kalanlarsa termodinamik yasalarının unutkanlığına eşdeğer bir biçimde can yakacağı ödeme günlerinin gelmesini bekleyecek.

Şehir ucunu bucağını göremediği aşkın hesabını isteyecek adamından, rüzgarda yere düşen saksının hesabı ise gelecek güne kalacak. Topraklar henüz yaşken alınacak hesaplar, gece kin tutarken, ağır davranırken güneş gelip hesap isteyecek onun bıraktığı izlerden.

Yaşam ödeme günlerini geleceğe bırakan bir saatli bomba kıyamete kurulu olan. Ve tepedeki büfe daha ben yolun yarısındayken ışıklarını kapatan dönüş yolunda kendisine sakınmadan söylediklerimi asla bilemeyecek olan bir adam tarafından işletiliyor.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Sefere Çıkmayan Ordu

Diyalektiğini büyüsünü içinde taşımak kimi zaman sizi tanrısal bir gücün sahibi yapar ya da o hissi verir yahut sizi sadece kendinizden oluşan bir ordu olmaya sevk eder, savaşmaktan başka bir şey bilmeyen ve eninde sonunda hep yalnızlığa mahkum olan tarafsızı oynatır.

İçinizde hem iyinin hem de kötününü neferlerini taşımak, tespitlerinizde disosiyatif bozukluklardan kaleler yapmak sizi kimseye karşı ele vermez ama hep öldüğünüz günün yalnızlığını taşırsınız size ait olduğundan dahi şüphe ettiğiniz bedende. Sizin için gülecek bir çift dudak, size ağlayacak gözler, sarılacak birisi ve akşama da birşeyler yiyebileceğine dair bir sigorta arayışı... Tüm hayatımız bunun üzerinden geçerken bu ruh size bunların hiçbirisini garanti etmek derdinde olmayacak, size birşeyler sağlamanın beklenen olmadığını gösterecek. Beklenen yıllar sonrasını hedefleyecek yarını ya da bu akşamı değil.

Gecelerin, gündüzlerden gürültülü sürdüğü ve akılda bir parıltıdan fazlası yorgunluğu bıraktığı zihinsel olarak güç ve düşkün günlerdeyiz, aklımızdaki şeytanların sıcaktan kendilerini kaldırmaya hiç niyetleri yok, meleklerimiz ise her gelen güzel esinti gibi çabucak gitmeye meyilliler. Zaman hangisini seçeceğimizle değil hangisi olacağımızla ilgileniyor.