29 Ağustos 2008 Cuma

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu....

"Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki..."

Zaferimizin, bir yıldönümünde daha sözde özgür, özde Amerikan mandası bir ülkede yazıyorum yazım kanım her zamankinden daha hızlı dolaşıyor damarlarımda. Kalbim 20 yaşında gönlüm cumhuriyete denk bir cumhuriyet çocuğuyum. Belki şimdi binlerce yüz binlerce yobaz sarmış şimdi Kocatepe'nin bağrını. Belki adam öldürmüyorlar kırım-kongo kadar; ama kene gibiler tarihi binleri aşmış güzel ülkemin topraklarında. Kurtarıcı olduk, yükseltici olduk , üretici olduk, tüketici oldular yokedici oldular satıcı küçük düşürücü oldular. Bugün sokaklarımızdaki ortam 80 yıl önceki Hollanda, Almanya belki de İsviçre sokaklarına denk. Onlar 80 yılda CERN'de evreni tekrar yarattılar biz Kemalist-Bilim'den pay almak şöyle dursun aklımızı en kısa yoldan nasıl bağlayacağımızı bulmak adına yobazlığıa taht verdik...

Bir rüyam var... Özgür ülkemde yaşamak arzusunda ruhum... Ve dağlarda tek tek ateşler yanıyordu...

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sa
ğında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: "Üç", dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.


Nazım Hikmet Ran

Sucuklarla pişirmek seni yumurta yapmaz ki....

Çalıntı bir başlıkla da olsa anlatılmak isteneni anlatabileceğim size hayattan biraz olsun mutluluk biraz olsun sosyal bozukluklardan bahsedeceğim daha güzel bir başlık olamazdı. Bugün ilk defa öğrendim ki beni ben olduğumdan farklı okuyan bir okuyucum varmış. Kendi kendime okumadığım yazılar da varmış diye mutlu oldum bir ara yazar hissettim kendimi. Artık bir sahil evinde pencereden bakarcasına yazarım diye düşünmüştüm.... Sonra aradan saatler geçti yazılarımı gözden geçirdim inceden inceden.... Farkettim ki sucuklarla pişmek beni yumurta yapmazmış...

Ancak ilerleyen adımlarımı seviyorum. Bir yerlere varabilmek adına kazanılması gereken 1000 puan olsa her 1 puan kazanışımda tüm mutluluklar benim oluyor. Yazmak çok sabır gerektiren üstüne dayanma gücü ve özveri gerektiren bir iş. Ve evet seviyorum yazmayı... Yazarken ıslanması yüzümün ya da sahilde dalgaların ıslatması beni hepsi aslında aynı şeyler. Neyi seviyorum biliyor musunuz ? Hayatin acılı yönlerini... Onlarsız cidden olmuyor. Biri bana öyle bir şey yapmalı ki enayi hissetmeli kara kara düşünmeliyim ne yapacağım şimdi ben diye. Ya da canımı yakmalı sevdiğim dostlardan birisi onun da canının yanacağı günü beklemeliyim. Hayır mazoşist bir yanım yok. Ancak hafta içi cennet hafta sonu cehennem olsun hayatın tadı olsun diyenlerdenim. Hep iyi şeylerle güzelliklerle geçmiyor ki yaşam... Hayat bir kağıda yazılmış bir yazı değil dökülmüş bir mürekkep lekesi her insan onu bir şeye benzetiyor hastalıklı bir psikolog koltuğuna tünemiş hasta muamelesi görürken. Ama yaşayacağız onu yağmurda yağacak üstümüze güneş kuruturken mutlu olacağız. Dalgalar vuracak yalnız kaldığımız denizde üzerimize yumuşak bir yosuna çaprık diye neşeleneceğiz. Sevgilimiz sorun çıkaracak diplere sürükleyecek belki sürüklendiğimiz yerde canımız yanarken bizi düşünüyordur belki deyip gülümseyeceğiz düşütüğümüz çukurdan görünen ay parçasına. Ama sevmek tek başına başlayacak paylaşarak tatlanacak tatlar ölürken bile ağzımızda kalacak...

Nerdeyim ? Tekirdağ sahilde bankların üzerine yarı ıslak kağıda yazı yazıyorum.
Nasılım ? Mutlu bir şekilde izmirdeki hayranıma mutluluk mesajları atıyorum.
Ne yapalım ? Mutlu bir sabah yürüyüşü... Sahili olan herhangi bir kentte.

24 Ağustos 2008 Pazar

Azalınca yağmur...


Gene gece oldu. Biraz erken yazmaya başladım. Biraz zorunlu hissettim kendimi yazmak adına. O yüzden de canım sıkıldı artık özgür değil miyim diye üzüldüm. Ancak ilerleyen günlerde geçecek sanırım bu tavrım.

susmaya ramak kaldı.
gece yılgın, gece artık.

herkes gitti, bir biz kaldık.
gölgem ve ben.

sana soracaktık,
niyetin var mı gelmeye,
gidelim mi biz bekleyelim mi diye...
yapamadık.

yolu açtık,
sonra yola çıktık.
gölgem ve ben.

susmaya ramak kaldı.
gece yılgındı, artıktı.
seni hatırladık,
ağladık.

gölgem ve ben,
geceye karıştık.


Nerdeyim : Tekirdağ'da sıcak bir odada.
Nasılım : Düşüncelerimin farkında değilim.
Ne Yapalım : Ayakta kalan kazanır. Ayağa kalkın.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Yağmurlar durduğunda..

... ... ... ... Sessizlik... ... ... ağır ağır üstüme gelmekte şimdi. Gecenin ışıklarıyla birlikte üstüme daha fazla yük biniyor. Ben ne yaptım'la iyi oldu kararları arasında gidip geliyorum. Canım yanıyor. Ama sesim titremeyecek. Cevabım kesin ve net. Mantığımı devreye soktum, sevgime sahip çıktım...

bir sen varmışsın ve biri istiyor seni
karanlıkmışsın onun uçları kırık saçları gibi
hemen arkandan o yürür
kanı aktıkça korkusu gözlerinde büyür
bir sen varmışsın ve biri bekliyor seni

dağınıkmışsın onun en yakını, yorganı gibi
her rüyanda gizlice uyur
istemezsen yalnızlığa uyanmaya mecbur

dileğini tutmuş sayar, sonsuzdan geri
yanarken yanakları üşürmüş elleri
ah dönebilsen, bakabilsen geri
unutmuştun, hatırlarsın belki ismini
yağmurlar yağdığında biri geçerken yanından ellerine

tutunur
yağmurlar durduğunda biri kaybolur aniden,bilerek unutulur, unutulur

22 Ağustos 2008 Cuma

Duyuyor musun kırgın sessizliğimi sustuğum anda ?


Evet bunu yapıyorum... Her yürüdüğümde bir karıncaya basmamak için adımlarımı düzgün atıyorum belki de bundandır boynumun hafif eğriliği ama ben hep beni her halimle sevene aşık olduğumdandır çok umursamam dik durmayı...

Evet galiba bunu da yapıyorum... Hayata gülerek bakmak adına çevremde ne var ne yoksa mutlu etmeyi değil insanlar kuçu naber bee? yerine köpek işte dediğimi düşündüğümü hatırlamıyorum. Ama çevremde kimse yokkende sevgi vardır. Ben reklamcı değil içinden geleni söyleyenim. Beni böyle tanırlar...Sanmışım...

Tamam kabul bunu da yaptım...Değer verdiklerime değer vermeyenlere sırt çevirdim. Kimisi uğruna kavga ettim. Yemediklerimi onlara yedirirken bir damla gözyaşına bin damla gözyaşı döktüm. Hakettiğimi bulurum hissettiğimi hisseder, hissederler diye düşünmüşüm...

Yaptım yaptım yaptım... Küfür etmeyi küslük, kötü söze nefret, cinsel ayrımcılığa kişiliğimi ortaya kopyup savaştım... Savaşım değer bulur sandım savunularım uğruna değer verilirim dedim. Beklediğim madalya olmasa da bir teşekkürdü. Savunduğum, savunduklarım ölüme terk etti beni. Bir an kurtulurum sandım...

Şimdi bütün bu yapılmışlıklar ortasında nefret rüzgarları esiyor kısacık saçlarımda. Bin bir türlü güneş çarpıyor beni her sıcağın altında. Ve geceleri sokağa çıkmamayı öneriyor geceler kendi kurdukları düzenin bozulmamasını düşünen eski dili bilinmez umutlarla. Hiç yalan söylemedim ya ben sana, hiç yalan söylemedim ya ben duygular adına... Işıklar vurdu dört bir yandan geçer savrulur sandım hep, ateş edildiğinde ateş edene bakmadım belki yaptığına pişmandır üzülür gelir beceremesede yaramı sarar diye umdum. İyimserdim fazlasıyla verilmiş şanslar arasında boğuldum....Hayır... Makinenin dit seslerinde kalp atışlarımın ritmini duydum. Kalktım doğrular evreninden... Ve yazmaya başladım başlığa da Veda Tutku'mu... Tutkulu olduğum öne sürülmüş vedalara, nutku değil o yüzden adı Veda Tutkum...



Veda Tutkum.

--Tüm daha fazla can yakmaması dilenenlere--

Hoşgeldin,
Yeniden seviyorum seni,
Bir kez daha şans işte hepsi bu,
Hayat biter ama biz varlığız.
Var olanın ismini biz, "biz" koymuşuz.
Her gün ahd olsun bize.
Tüm şiire tutku doldurmuş bir veda.
Ve söz edilmemiş vedadan bir daha.
Gel gelelim şiir bitmeliymiş olduysa herşey mutlu.
Ancak bulunamazmış bir "nokta" tüm işaretler arasında.
Ünlemler doluymuş "biz" ilişkisinin ucunda bucağında
Tuna da demiş iyidir koyalım bir cümle bitsin.
Şiire dair hükmü kendime nail idir.
Fakat biline ki külliyen yalan idir.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

20 Ağustos 2008 Karnımın Acıkması


Çok açım... Cidden çok açım...Ve elektrikler kesik. Mutfakta normalde yenebilitesi yüksek çok az şey bulabilirken bu karanlıkta telefonun ve dizüstünün ışığından başka kaynağım yok. Açım... Bu geceyi de böyle kapatıyorum keza elektrikler yok... Yazı da ancak elektrikler gelince ulaşır artık...

19 Ağustos 2008 Salı

Kimdi ? Söyle ?



Kime göre neye göre ? Yaşadıklarımız için yaptıklarımız için söylediklerimiz için hesap vermek zorunda bırakılıyoruz. Yaptığınız şeylerin içten olmasına dikkat edin. Aman diyim candan olsun söyledikleriniz gülüşleriniz yoksa bir gram iyilik yapmak olmaz. Olmuş sayılmaz.

Düşen birini mi kaldırdınız ya da siz mi düştünüz... Aman ha gözlerinin içine bakmayın borçlu olabilir hiç ummadığınız anda bu borç sizden istenebilir. Kimseye açıklama yapmıyorum. Kimseye rapor vermiyorum vermek istemediğim sürece.

Hayatta değer verdikleriniz gün gelir bakarsınız aslında sandığınızdan biraz daha farklı yerdedir. Belki bir davranış verdirmiştir bu kararı size belki de bir sürü gelmiştir üstünüze "e artık" demişsinizdir. Buna rağmen o kişiye eskisi gibi saygı duymaya devam edin. Sevginiz varsa onu da devam ettirin. Üstüne yaptığınız şeyler hakkında busu yok şusu yok dediğinde de bir yol bulup özür dileyin. Görün bak ne güzellikler gelecek başınıza(!)

Nerdeyim: Sıcak balkonda bir yanda tamir bekleyen dizüstü diğer yanda kitap.Tekirdağ
Nasılım : Kaç günüm mutlu geçiyor ki gene hiç yoktan geldi. İyi geceler dilemektense moral bozmayı seçti.
Ne Yapalım : Güzel bir film seçin. İzleyin. Güzel olmasa bile sonuna kadar izleyin.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Yazmak...Yalnız...Yolda...

Siyahlığın ortasından tam size teğet geçen yaklaşık 1 metre uzunluğunda beyaz yassı kutucuklar varsa korkmayın yoldasınız... Evet komik bir başlangıçtı belki de ama yolda olmak insanı biraz olsun farklı hissettirmez mi ? Sonuçta ya bir otobüstesiniz tanımadığınız onlarca insan arasında. Ya da kendi arabanızda... Her iki türlü de özleneni yaşamaya fırsatınız var. Özlenen mi ? Yalnız kalmak... İster camdan bakıp ağaçlara, hayal gücünüz biraz olsun yüksekse de güzel bir oyun oynayın.. Bu evde yaşayanlar acaba nasıl insanlar...??? Güzel bir oyun yanınızda sevdiğiniz birisi varsa geyiğe dalmaktan kaçının.

Yazdıkça fark ediyorum ki yalnızlığı özleyen seven birisi olup çıkmışım. Belki de bu yüzden kimselere söz etmedim günlüğümün varlığından. Özgür olabilmekse isteğim "a bunu neden böyle yazdın" diyen olmamalı. Google harıl harıl çalışıyor sitemi millete göstermek için bakalım daha ne kadar dayanacağız özgürlüğün kalelerini yıkmak isteyenlere.

Peki bugüne ne bıraktın hayatına dair anlatılmak istenen derseniz. Şu bizim halkımız, ne desem ne söylesem kendime de onlara da çare bulamıyorum. Pek pervasız çok umarsız davranışlar içindeler. Bazen katı bir disiplin isteği, değer verileni yok etmek ve robot insanı yaratmak gibi istekler doğuyor içimde. Ancak bu temeli güçlü millet bunu haketmiyor. Sadece birilerinin onlara ellerinde güzel işler yapabilmeleri için bir çok yetenek olabileceğini en güzeli de öğrenmenin güzelliğini anlatmaları gerekiyor. Bunu hissettirmek yaşatmak işte bir liderin en güzel en önemli özelliği budur kanımca. Öğretmenin güzelliğini hissettirmek.

Neredeyim : Tekirdağ'a girmek üzereyim Keşan'dan dönüyorum.
Nasılım : Hafif öfkeli,derin düşünceli,yalnızlığından mutlu. Telefona sevgisiz.
Ne yapalım : Gece ışıkların birer birer yakıldığı bir saat var şu an yaşıyorum mesela her gün değişiyor tabi onu buldurup izleyin. Ev sessiz olsun balkon güzel bir tema yaratabilir.
Ne Okuyalım : Bill Gates'e ait "The Road Ahead" (Önümüzdeki Yol) adlı geleceğe dair bir kitap var.Sevdim deneyin derim.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Günümüz Türkiye Siyasi Yapısında İdeoloji -1-

Hadi bir yoldan başlayalım.. Hem ben tanımlanmış olayım hem de ne olduğumu anlatayım. 80 sonrası toplumda gerçekleşen idesel düşüş bugünlerde tekrar yükelişte. Tespitlerimce 22 yaş ve üstünde uyanış gösteren idesel dönüş bugün 90-93 doğumlularda tam anlamıyla etkin görünüyor bu da demektir ki lise çağındaki gençlerin büyük bir kısmı kendini aktivist olarak görüyor ve etkin bir politik kimlik taşıyor. Bundaki sebepler çokluca da olsa asıl ortaya çıkan benim bakışımla baskılanan gerici akımın karşısında durma tepkisi ve gerici akımın savunucularının taban oluşturma isteği. Bunun sağlıklı bir ideolojik yöneltme olduğunu söylemek güç. Zira taban kendini ancak sanal dünyada gerçek anlamda etkin gösterebiliyor bunu da ziyadesiyle sağlamlığı şüpheli sitelerde oluşan hiyerarşik örgütlenmelerde yapıyor. Ekran karardığında aktivist yaşam sona eriyor ve bu düzey televizyon başı küfür etme ve yakın olan eyleme katılma şeklinde gösteriyor kendini.

Türkiye'de ki politik durum üzerine aydınlık bir tanım yapmak mümkün gözükmüyor. Cumhuriyet çocukları dediğimiz yaşı cumhuriyete denk olan gelişmeleri devrimleri ve toplumsal evrimi görmüş olanların sayısı doğal olarak artık çok az. Olanlarsa günümüz toplumuna kırgın ve kızgın. Yapılanlardan hoşnut değiller hızlı gelişme dediklerinin gerilemenin ta kendisi olduğunu düşünüyorlar ve hemen hemen bunda haklılar. Bu kesim ve bu kesimin çocukları baloya katılmadılarsa da ders kitabı dışında düzenli bir kitap okuma alışkanlığına batı kadar değilse de serbest ve kolay görüş bildirilebilen bir aile yapısına ki bu genelde çekirdek aile yapısında biçimlenmiş, haftada bir de olsa gazete takip ediliyor, bilinçli bir toplumun gereğinin çocuktan ve gençten gelecek olduğu biliniyor. Atatürk ismi aile bireylerinin ismiyle birlikte öğreniliyor ve saygının gereği daha o günlerde aşılanıyor. "Diğer bir kesim" demek istemesem de artık bu ayrılık açıkça seçilebilir durumda bence. Taşı toprağı altın yıllarında köyünün güzelliklerini bırakıp geldiğini söyleyen kesim bu yapının temel taşı. Şehre geldiğinde zamanın politikacılarının eline düşmüş ordan buraya sürülmüş ve genelde ışığın bir aydan fazla yandığı yerde de hanesini kurmuş genelde kültür şokunu yaşamış bu zorluklardan dine sığınmış bir kesim var bu yanda. Çocukların bir kısmı okutulabilmiş doktorluk mühendislikten ümit kesilip "öğretmenlik koministlik" yaftasıda bir anda ortaya çıkınca seçeneklerin azlığı politikanın da azgınlığıyla okuyan kesim günlük siyasi kurtarışlarla din adamı yetiştiren okullara okumayan kesim ise yavaştan kişiliğinin kötü yanlarına yönelmiş çok az insanda kendini kültüründen açarak dışarıya açabilmiştir. Aşılanan duygu yopunluğu daha küçük yaştan benimsetilmiş. Daha bebeklikten kundağa mahkum edilen sarılıp sarmalanan çocuk biraz büyüdüğünde de umacı, cin, gulyabaniyle korkutulmuş hapsedilmiş kişiliğiyle hayata ezik başladığını düşünmüş bu da saldırgan yanını yükseltmiştir.

Bugün gelinen durumda varoş hakkın artık kendinde olduğunu düşünsede aslında yönetildiğinin yönlendirildiğinin çok az farkında. 7/24 televizyon uyuşturucusu ve yanlı basının örtülü olduğu sofrada yenen yemekler etkiyi giderek sarıyor arttırıyor. Dünyadan ve hayattan arabeskle soğuyan bir nesil dini kurtarıcı görüyor ve ilk defa tam anlamıyla iktidara geldiğini düşünüyor hemde bu sefer ki farklı bir şekilde Demokrasiyle!!...

Cumhuriyetçi kesim ise elit olarak etiketlenmeye mahkum ve bunu kabul eder bir hal ve durum içinde. Suçlandıkça kendine daha çok dönüyor ve yaşamında daha fazla geçmiş güne dair hareketlenmeler sunuyor. Bunun sonucunda beyaz-Türk gibi kelimeler kendisine yamanıyor. Kırgın ve kızgınlığı da biraz değişik çünkü demokrasiye küskünler. Cumhuriyetin demokrasinin uygulanış şekli olduğunu bilselerde bu çelişkiyi sunmaktan çekinmiyorlar. Çokları darbenin hatıralarını net bir şekilde tanıdığı için orduya sıcak bir şekilde bakamıyor. Bir daha çok zor iktidar olabileceklerini düşünüp çareler arıyor. Her çare önerisinde de daha çok bölünüyor.

Sağ ve Sol yerini henüz keskin hatlı ideolojilere bırakmamışken bir tespit daha yapmak gerekirse Türkiye'de oluşum biraz ilginç maddi yoksunluk taşıyan kesimin sola yönelmesi paylaşımcı olması beklenirken sağcı ve hatta gerici yönelişlere haklarından vazgeçmesi "1984"ü yaşamak istediklerini gösteriyor gibi. Elit diye hitap edilen kesim ise eskilerden kim kaldı diyerek devrimine ve yasalarına sahip çıkarak solu destekliyor ve militarist,milliyetçi ve dinci akımlardan da nefret ediyor.

Türkiye'de görebildiğim durum bu... Yazının devamını getireceğim çünkü ideolojik bir çıktı sunmak istiyorum. Ama şimdi değil...

Nerdeyim : Tekirdağ'da gayet güzel bir gün ardından evimde.
Nasılım : Düşünceli mutlu
Ne Yapalım : Ortalık yine karışıyor kulak kabartıp dinleyin.

Atatürk Suçludur !!!


Atatürk Suçlu..!

Sağa sola bakıyorum, gazete, kitap, dergi okuyorum; Atatürk'e saldırı, taşlama, yergi, eleştiriden geçilmiyor; anlıyorum ki Atatürk büyük suç işlemiş...

Niçin.?

Çünkü dünya görüşünde, evrene bakış felsefesinde, ideolojik içeriğinde 'Aydınlanma' yı yeğlemiş Atatürk, 'Akıl inançtan, bilim dinden bağımsızdır' demiş. A benim canım Mustafa Kemal'im, uygarlığın ışığına neden yüzünü dönersin? İran'a bak, Suudi Arabistan'a bak!.. Bırakaydın, bağnazlığın dipsiz kuyusunun bostan dolabında dönenseydik. En büyük suçunu 'Gerçek yol gösterici bilimdir' diyerek işledin.

Atatürk suçlu...

"Vatanın bağrına düşman dayamışsa hançerini" Gazi Paşa görmezlikten geleydi; "İngiliz muhibbi" olaydı, "Amerikan mandacılığı" na sarılaydı; "Ya istiklal ya ölüm" deyip ortalığa atılarak pişmiş aşa neden soğuk su kattı?

Atatürk suçlu...

Osmanlı, Sevr Antlaşması'nı kuzu kuzu imzalamışken bizlere Konya Ovası yetmez miydi? Denizi zaten sevmeyiz, dağların gerisine çekilip bozkırda otururduk. Eloğlu vatanın minarelerine çan takar, bizim cami yaptırma dernekleri de Haymana bölgesinde çalışmalarını yoğunlaştırırdı. Nemize gerek İstiklal Savaşı? Nemize gerek İzmir, Aydın, Edirne, Çanakkale, İstanbul? Nemize gerek Lozan, a Mustafa Kemal Paşa?

Atatürk suçlu...

Sevgili Mustafa Kemal, kadın hakları senin neyine? Bak, şimdilerde genç kızımız başına türban dolarken sana da verip veriştiriyor. Yurttaşlık Yasası çıkardın, erkek karısını iki sözcükle boşayamıyor; ama kadın kara çarşafa girip sana beddua ediyor. Hukuk devrimini neden yaptın Kemal'im?

Atatürk suçlu...

Çünkü cumhuriyeti ilan etti. Haydi padişah efendimize kıydı, hilafete neden dokundu? Laik devletten daha büyük günah olur mu şu dar-ı dünyada Gazi Kemal'im?..

Atatürk suçlu...

Osmanlı'nın cengâverliğinden bizi soyutladı; 1923'ten bu güne "Yurtta barış, dünyada barış" diye yaşamak erkekliğimizi öldürmedi mi? Biz korkak mıyız a Gazi Paşa? Savaşçılıktan nasıl vazgeçeriz? Senin en büyük suçun barışçılık değil mi?

Atatürk suçlu...

Çünkü 1923'te kurulan cumhuriyete 1925'te başkaldıran Şeyh Sait 'e el sürmeyecekti; hilafetçi Said-i Nursi 'yi başkente buyur edip devletin başına oturtacaktı. On bir yıl süren savaşlardan sonra temelini attığı devleti, İngiliz işbirlikçisi şeyhlere, aşiret reislerine, seyyitlere lokma lokma sunarak, parça parça edecekti. A benim Mustafa Kemal Paşam, ayaklanmalara karşı neden beyaz teslim bayrağını çekmedin de üstlerine yürüdün?

Atatürk suçlu...

Öyle bir cumhuriyet kurmuş ki, bir türlü yıkılmıyor. 21'inci yüzyıla yaklaşıyoruz, devleti Amerika'ya teslim edemedik, parçalayamadık; bu yüzden Gazi'ye çok kızıyoruz, cumhuriyetin harcını sağlam karmış diye öfkeleniyoruz.

Atatürk suçlu...

Yetmiş yıl önce bağımsız bir cumhuriyet kurmuş, bize bırakmış; yarım yüzyıldan beri laik cumhuriyeti çağdaş demokrasiye yakışır bir düzeye getiremedik; bu yüzden öfkelendikçe yarım yüzyıl öncesine dönerek Atatürk'e veriştiriyoruz.

Atatürk suçlu...

Çünkü canım Mustafa Kemal, bizim adam olacağımızı sandı, biz cüdam olduk; başımızı dik tutacağımıza, Ortadoğu'da "süper yabancı devlet" in taşeronluğuna soyunduk; içimizdeki aşağılık duygusunu Atatürk'ü eleştirerek gidermeye çabalıyoruz.


Cumhuriyet --- İlhan Selçuk

12 Ağustos 2008 Salı

Körler Sağırlar Dilsizler!!!...



Kızgınım... Ahlak diye dona paçaya paçavra sarınanlara, ahlak bekçiliğini huy edinmiş ahlaksızlar ordusuna. Aklına eseni kafasından keseni yapan yapmaya azmettiren herkese kızgınım. Çünkü sizler körsünüz sağırsınız beyninizin gramında sevgiye saygı yok. Gözleriniz bağlı kalbiniz dağlı kafanız ise binlerce yıl geride.



İlk önce kişiyi evinden nefret ettirdiler. Ardından konu komşu neder diyerek mahalleden şehirden bölgeden...Aaaaa.Yeter!!. Ülkeden ülkemden nefret eder oldum. Yobazlara körlere sağırlara gereksiz dincilere, eşcinsellere küfredip fırsatını bulduğunda taciz edenlere ama ahlakın erbabı olduğunu söyleyenlere. Kitabınızda yazan cehennemde yanmaktan öylesine korkmuş öylesine aklınız tutuşmuş her düşündüğünüzde herşeyi görür dediğinizi kandırmaya çalışır olmuşsunuz. İşte bu sizin ahlakınız bu sizin düşünceniz. Aptalsınız rezilsin ve cidden beş kuruş etmezsiniz. Hayır topunuzun değeri 5 kuruş etmez. Diğer ulusların geleneklerini eleştirirken kendi tacizcinizi översiniz. Yüz karasısınız siz. Bu toplumun pis şerefsiz ve ahlaksız ahlak bekçilerisiniz. Yazımı sizden öğrendiğim ahlaki bir tanımla bitirsem daha iyi olacak körler... Topunuzun ............ .......... .



Nerdeyim : Rezil bir yerden çıkıp hareketle rezil bir yere gidiyorum. Lanet okumaya.

Nasılım : Kızgın kızgın kızgın

Ne Yapalım : Yukarıda tanımı olan hayvanımsıların suratına tükürün.





Başlığım



Üzgünüm...



Üzgünüm... Yaptığımı bilerek yaptım mı bunu bile hatırlamıyorum. Üzgünüm utanıyorum... Seni kimbilir nasıl kırdım çektiğim acının kimbilir kaç katını hak ettim. Bir dostu kaybetmenin acısını yaşıyor kalbim beynim vücudum. Kollarım ağrıyor ellerim uyuşuk. Canım bir pazarda satışta. Kalbim dünden beri durgun. Göz kapaklarım kapanıyor kapandı.. Bir ses geliyor affedilmedin...

Özür dilerim Nilay...

Nerdeyim : Yerin dibi olsa keşke de Tekirdağ.
Nasılım : Üzgün canı yanıyor yarınlara bırakmış umudu.
Ne yapalım : Tek bir insan ol sadece bir düşüce edinin. Binlerce değil.


Not : Logoda küçük düzeltmeler yapıldı değişiklikler için Emel'e tekrar çok teşekkürler.

10 Ağustos 2008 Pazar

Saflığa özlemi ruhumun...


Ne kadar erotik çağrışımlar yapsa da size; pürüzü olmayan bir ten güzelliktir bence ister simsiyah ister bembeyaz olsun güzellik tekrar tekrar baktığında ayni olandır. Böyle girdim yazıma iyi de yaptım Freud hakli olduğundan bence, benim yazımda, örneğimde hatta bir topluluğa olan sunumum da böyle olacak.

Güzelin güzelliğini simetride biriciklikte buluyorum kusursuzlara bile çok zaman kusurlar yakıştırıyorum. Son günlerde saf olmayı saf olanları çok özledim bu da hep çocuklarım yüzünden oldu. Bir haftalık kamp hayatında bana temiz duyguyu politikası az hayatin güzelliğini gösterdiler çünkü. Kabul kimi zaman bizden bin kat daha cinler ama bunu o vakit kendileri de kabul ediyorlar. Bizim neslimiz giderek evine kapanır içine kapanır hayata kapanır oldu ki artik konuşmaktan öte yazmak aldı hayatin önemli bir kısmini bir gün kelimeler çıkamaz olursa ağızdan suçluları bugünlerden toplamak lazım. Cinselliği kirli gösterdiler yobazlığı bas tacı ettiler sanatı edebiyatı entel dantel diyerek alaşağı ettiler güzeli ağlatıp çirkinliklerle muhatap olur oldular...

Tüm güzellikleri gömmeyin, önce bana tek başına açık bir yeşil tonu gösterin çimenler gibi, sonra mutlu bir pembe ama sadece pembe, mor olsun her yer birden ama tek bir tonda. Bir güzel gülsün bana yüzü güneşle aydınlık gözleri oyuncak bir bebek gibi açık. Hayat dolu olsun biraz ama o kadar ne azı ne fazlası içinde bir şey olmasın başka candan olmaktan başka. Kirlendi ama dünya çok kirlendi...
Not: Tekno-man dediğiniz adam teknolojiden tiksindi nefret etti sıkıldı...Siz uyuyun.


Nerdeyim : Uçmakdere kamp alanında tozlardan kaçıyorum bucak bucak.

Nasılım : Az önce biri boğulmaktan kurtuldu neşeliyim. Candan gülüşler aradım yoktu üzüldüm.

Ne Yapalım : Gülümseyin ya. Artık atın şu telefonları.. Gece açılsın bilgisayarlar.

Dinlemedik ki duyalım...

"Gözlerinden sızan karanlıklar; umrumda değil ne şimdi ne sonra; ne boşluklar umrumda değil..."

Savaş rüzgarları aldır dört bir yanı kim ne derse desin üçüncü dünya harbi olurmuşçasına da katettmekte savaş yolları. Yağmur düşer ya her hüzünlü olayın ardından ya da bu sadece filmlerde m olur acaba bilmiyorum. Çokta gerekli değil belki de bilmem çünkü farkındayım iyi şeyler olmuyor hayatlar için. Ne Rusya'ya hak verebiliyorum ne Amerikan gazına gelmiş Gürcistan'a siyasetim şaşıp kalıyor. Yobazlar Amerikan peşinde sözde milliyetsiz tatlı su solcuları da Rusya peşinde. Ben bir solcu olarak tanımlıyorsam da kendimi bunun gereğini yapıyor ve "Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir"( Mustafa Kemal Atatürk) diyorum. Gerçek düşüncenin de bu çizgide olması gerektiğini düşünüyorum umarım gereği yapılır düşünülenler olmaz.

İşte insan böyle zamanlarda biraz da farklıyı düşünüyor. Ya kendi hayatım çizgisinden uzaklaşıp var olan başka insan hayatlarının da ızdırabını çkemeye başlıyor. Baş gösteren bu ızdırap hep sizi kendi derdinizin küçüklüğünde boğulmanın utancına hem de gereksiz anlamsız zamanların yine anlamsızlıklarla doluşunun pişmanlığını yaşatıyor. Evet yaptığım şeylerden pişmanım çözüm yolları arıyorum. Sıkıcı yazıyorum son zamanlarda ve evet tamam susuyorum...

Nerdeyim : Tekirdağ halen gitmeye niyetim yok.
Nasılım : Heycanlı meraklı sineye çekmeyi reddeden.
Ne yapalım : Yazın son zamanlarını kaçırmadan piknik yapın ben yapıcam :)

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Nasıl yani ?


Nasılsa öyle... Gönül kayar akıl ters yüz olur fikirler değişir dünya biracayip nerden kayıyor nereye gidip. Bir saç için heyhat gelip geçmekte zamana her zamane gencinde yine.. SUS...

Sustum... Hararetli bir günün ardından aldığım yegane akıllıca karar buydu. Acı vermeden acı almadan sonuçta alınmıyor. Gün her ne getirirse getirsin geceye yine onları ayıklayacak uykulu gözler ve o gözlere esir olmuş parmaklar kalıyor. Görev yazmak beyin düşünecek göz görecek. Sanki ben başka birşey misim gibi minnettar hissediyorum kendimi parmaklarıma gözlerime. Yok hayır asla onlardan biri olmayacağım. Kendi neslimin sokak ağzına düşüşlerini ben yaşamayacağım aşkları bir çırpıda yok eden insanlardan da değilim. Elit derlerse böylelerine öyleyim. Sanatı dansı tiyatroyu edebiyatı geçtim insanlıktan nam almamış insanlar delikanlıysa ben değilim. Benim çocuklarım kadar masum olan bir büyük yok. En kötüsü dahi oyuncağını diğerine veriyor geçte olsa. Sizler delirmişsiniz. Başınızdakiler delirmiş yok olmaya mahkum değilsiniz arkanızda dünya var hemde tüm dünya. Yönetimler dinler bilimum ahlak kuralları hepsi sizin arkanızda. Düşünceler topla tüfekle yok edilemezmiş. Bir küfür etseler yeter. Yok olup gideceğiz yazım kalsın bari yadigar...

Nerdeyim : Evimde balkonumdan yazıyorum dışarıda yoğun bir gece.
Nasılım : Geç kalmış bir gecenin koynunda şaşkın utangaç pişman.
Ne yapalım : Bir gün olsun bırakın telefonları mektup yazın birisine bir gün olsun.

8 Ağustos 2008 Cuma

Emel'e Teşekkürler...


Evet aynı yanda yazdığı gibi... Dostluk iki ayrı bedendeki tek bir ruhtur. Bugün benim için ne kadar büyük bir hediye hazırladığını bilmeyen biricik sanatçıma bu sözler.

Dikkat ettiyseniz artık güzel bir logom var günlüğümüde gayette iyi anlatıyor. Ben fikri verdim uğraştı yaptı. İşte artık kaç yıl bu logoyla devam ederim bilmiyorum. Ama bir gün bile olsa ömrü koskoca sitenin ben Emel'e borcumu özellikle istediğim gibi hadi yapalım diyen sözlerin ederini ne hesaplayabilirim bu eşit-ağırlık kafayla ne de bir sayısala hesaplattığım borcu Emel'e ödeyebilirim.

Ama bu gecemi sana adamış teşekkürümü böylece sana iletmiş olmaktan da mutluluk duyarım. Günün birinde haberdar olursun günlüğmden mutlu olursun beni de bir ara kimbilir o zaman nerelerde olur Tuna...

İyi geceler...

Nerdeyim : Te-Kir-Dağ...
Nasılım: Uykusuz umutlu sorumlu.
Ne Yapalım : Emel size örnek olsun karşılık beklemeden bi iş yapın.

7 Ağustos 2008 Perşembe

Yalnız kalmak istiyoruz...


Anayasada maddesi yok... Yok yok baktım.. Yalnız kalmaya dair hakkımız yok. Telefonlar sarmışken ceplerimizi gittiğimiz her yerde facebooktan gelen mailleri kontrol edebiliyorsak bir de cep bilgisayarları sokulmaya çalışılıyorsa gözümüze yandık ki ne yandık. Bilgisayarımı 6 sene önce aldım ilk 3 sene internetim yoktu. Hiç şaşırmayın o zamanlarımı iple çekerim mükemmel bir hayattı. İlk telefon isteğimde günlerce yalvarmıştım bende telefon istiyorum diye. Lanet olsun o günlere de.

Bir deneyin 2 saatliğine telefonu kapatın ama zihninizde kapanacak yani derdi olmayacak kapalı telefonun. Neler olacak sizce o inanılmaz mutluluğu tadın ondan sonra tekrar konuşalım. Daha tanıdıklarımdan bu blog yazılarımı keşfeden kimse yok. Haberdar olsunlar kapatıcam telefonu 1 günlüğüne hayatta olacağım. Bakın ve görün...

Neredeyim: Tekirdağda bayağı sıcak bir havada.
Nasılım : Dert dinliyorum gene sağdan soldan.
Ne yapalım : Bursada ilginç kamplar varmış imkanınız varsa düşünün derim. Ben çok isterdim.

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Gün gene biter...


Gece gece başalamalı gene yazmalara...

Nasıl bir gündü bilmiyorum kim bilebilir diye sorma gereği de duymuyorum tüm hayatım boyunca şu bedende 2 kişi taşıdım ikiside çok şey bilmiyor hakkımda size ne diye sorayım.

Okuyucuya sopa attıktan sonra sanırım belirtmem gereken bir şey var gereksiz serüvenim devam ediyor. Bunun dışında "Rapunzel" ile buluşmam vardı. Ve inanılmaz keyifli ve eğlenceli geçti. Evet cidden uzun bir süre sonra yine gereksiz bir şekilde mutlu oldum. Teşekkürler Rapunzel... Yandaki resimi de dolmuşta çizdim sarsıntılardan belli olmayabilir Gece yazan bir kedi var orda.

Ayrıca odamı topladım gene ve de binlerce elektronik parçacık attım. Hiç umutlanmayın cidden işinize yaramazdı zaten yarasa atmazdım. Gün boyunca düşündüğüm genel şey yine kız ve erkek ilişkileri üzerineydi. Bazen kızlarında erkekler gibi düşünen bazı özelliklerini keşfettim sanırım komple ayrı değiliz. Ancak yine de öğrenilmeyen binlercesi var bu sebeple araştırmaya devam hani olur kızlar da böyle yapıyor diyen bir "kız" bana anlatmaya gönüllü olursa dinlerim buna cidden ihtiyacım var ben bir sosyolog adayıyım. Ve ilgilendiğim konu bu. lütfen...

Nerdeyim ? : Tekirdağ sınırlarında gezdim sınırdaki evimdeyim.
Ne yapalım ? : Ne yaparsanız yapın bombadan patlamadan uzak olun güzel konserler var kaçırmayın.
Nasılım ? : Dünden daha canı sıkılmış ama güzel bir gün geçirmenin mutluluğu var.

5 Ağustos 2008 Salı

Bitti...



O kadar bitmez sanmıştım. Ama bitti. Hemde daha fazla beklemeden. Saatinde başlayıp saatinde biten nadir aktivitelerden bitişiyle can yakanlardan. Daha önceki yazımda Tübitak Yaz Bilim Kampında olduğumu söylemiştim. Maalesef görevim tamamlandı. Ne Thomas Moore'un Utopyası ne Neu Atlantis anlatabilir Tüsside'yi ağdalı bir dille yazılmış bu kitapların hiçbirisi Tüsside Ütopyasını tanımlayamayacak belki de hiç kimse onu benim hissettiğim gibi hissetmeyecek.

Evet bu benim iyi başlayıp iyi biten nadir deneyimlerimden birisi. Ve işe başlarken dediğim gibi güven eksikliğimi giderecek umarım. Ve "Voila!!" kendime öylesine güveniyorum ki aşk yaşamım darma duman oldu :) Aşktan ve sevgiliye duyulan sevgiden hoşlanmıyorum artık bakmayın kusura. Aşık olduktan sonra kendini yok eden kavramını sıfırlayan insanlara ve ayrıca bunu isteyen insanlara da sıcak bakmıyorum. Zaten aklımda küçüğüm Duru'm var. Asıl sevginin nasıl olması gerektiğini bir çocuktan öğrenmenin güzelliğini yaşatıyor bana. Ne işim olacak aşkla meşkle...hah...

Tükürdüğümü yalar mıyım ? Bakacağız... Düşüncem değişir mi ? Hayır...
Bugünlerde akademik gelişime yöneldim ilk iş başvurumu yaptım CV bile yazdım. Bakalım neler olacak. CV yazma konusunda http://ozgecmis-ornekleri.blogspot.com/ gibi bir site var yardımcı oldu baya deneyin derim.

Mustafa Kemal'e saldırmak çok moda son günlerde. Eğer bu akıma kapılırsanız ettiğim en ağır küfürler yüzünüze saklı ona göre davranın. Bu kadar vefasızlık yapılmaz. Kabul her insanın hataları vardır ama yersiz eleştirinin her türüne karşıyım. Sevmiyorum AKP'yi saçma salak eleştiren güruhu ki Türkiye'nin başına gelen en lanet bela olmalarına rağmen. Ama bin beteri Atatürk'e yapılıyorsa bu dayanılmayacak ve affedilemeyecek bir şeydir artık. Askerlikten Devlet adamlığına senaristlik çevirmenlik yazarlık hatta oyunculuğa kadar bin türlü aktivitenin içinde yaşamış bir insanın sözde bir hatasını bulduğunda Mustafa Kemal'i yerlere vuran o zihniyetin bunlardan birinde dahi başarılı olmamış oluşu ortamı daha da çekilmez bir gerginliğe sürüklüyor.

Tübitak sınırları içerisinde TSE'nin üst kurumu Uluslararası Metroloji Enstitüsü var içinde de güzel bir yazı gördüm aynen burada...

İnsanların yaşamına, çabalarına egemen olan güç; yaratma, yeni bir şey bulma yeteneğidir.

M.K. Atatürk

Herşey net her şey açık....

Nerdeyim ? : Tekirdağ sınırlarında kimi zaman denize yakın.
Nasılım ? : Meraksız solgn özlemiş hemde çok özlemiş. Yanarken yanakları üşürmüş elleri durumunda..
Ne yapalım ?: Benim için birşey yapmayın şu zamanlarda ama gönüllülük esaslı projeler yazın insan bulmakta zorlanıyor bi el atın işe yaradığınızı hissedin mutlu olun.

not: Duru,Berfin,Furkan,Harun,Aykut hatta Eşref... Çok özledim sizi... Mutlu rüyalar nerelerdeyseniz...