11 Haziran 2010 Cuma

Son Şule

Bir tanesini dahi yansıtamadım, güldüğünü göremedim çok ıslaktı ortalık açılan bir adet kapıdan göremedim kesilen damarları her bir sürtünmede çıkan ses sonsuzda kaybolacaktı dilimde konuşan dünyanın belki de diğer bir ucunda.

Uğranmış duygularım rahatsız, yalvarır sinirlenir ve adalet peşinde koşar upuzun bir gündüzün ardından, tam arkasında en arkasında belki de gölgesinde saklanır sevginin gizli kalmış nefreti. Özlem, hasret ve nefret aynısı içindir bir garip siyah hediye edilenin karmaşasında gözlerim buğulanmış, özgür kalmış ağlamaklı bakan bir nefes arar bulamaz. Hiç bulamadığı gibi. Ardında bıraktığı binlerce gecenin farkında sadece gözleri şekilleri arar sadece bir basitlik, bu basitliğin ışığında bilinmedik bir ezber herkesin bildiğini ama söylemekten korktuğunu. Bir cam ortaklığının sonuna varan yılların en küçüğünün biteceği yeri arar, gözlerim değil gönlüm arar kalbim arar. Sonra bakar gökyüzüne bir kez daha, yaz ortasında hüzünleri tutar en çalışılmayacak anın maviliğini önce beyazlar ardından karalar kaplar. Umut gibi nefret gibi, öylesine içiçe öylesine nefret dolu..

Anlamsızlaşıyor yazdıkça cümleler gözlerinde buğular ve pencereler, duvarların olmadığı bir diyarda neden pencereler diyorum, yıkıyorum bir bir hepsini canım yanıyor benden kırılıyor parçalar sanki, sonra baktım ki yıkılan ben olmuşum her canavarın kapıma uğradığı anlarda. Gelecek nasıl gelirsen gel göremeyeceksin yüzümde o beklenen perdelerin en güzel bitişini...

Hiç yorum yok: