29 Temmuz 2011 Cuma

Diri Kuvveti


Bir durumun yaratıcısının bildiği tek şey o durumun yaşattıklarıyla ilgilidir. Çevresinde ne kadar çok kayıp ya da buluntu dost olursa olsun hatta bunlardan bir çoğu onu sevgisiyle kuşatmış dahi olsun, sonuç ne yazık ki fazlaca değişmiyor. "Dert çekenin..." sözü kişiye miras kalan seçeneklerden biri olmayı sürdürüyor.
Zaman neleri tamir eder ya da yarı yolda bıraktığında sizi kimlerin ellerine emanet eder bilinmez ama dünyanın bir süreç olduğu ve hatta yaşanması gereken bir süreç olduğu düşünüldüğünde bunun en belirgininden bir oyun teorisi olduğunu ve olması gerektiği için olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Miraslarımızı elimizde tutmak, yaşananlara saygı göstermek ya da isyan etmek... Tümü elimizdeyken ve tüm bu sınırlılıklar ve özgürlükler evreninde adım atabilme seçeneğine yahut lüksüne hala sahipken yapmak gerekiyor. Denemek denemek sonra başa dönmemeye çabalayarak bir ömrü tüketmek...
Tek korkum yorgunluğum, yorulmak, düşüpte kalkmaya heves edememek. Korkum korkmaktan yana, yoksa herkese yetecek raddede zamana yayılmış gücüm mevcut.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Özgürlüğün Zincirinden Soğuğu Hissetmek

Daha başında konuştuğumuz gibi, Türkiye'nin ortasında bir başına ve özgür biriyim.

Değil mi ki istedğimi alamamış, umut ettiğinden öte bir kaç kağıt parçasına köle edilmiş bir adamım. Özgürüm ben demek ki. Salı ve Çarşamba... Bazen daha fazlası ben istediği otobüse binen istediği yerde inip o gün canı nerede sabahlamak istiyorsa orada sabahlayan birisiyim. Koşuşturmalarım, telefonda ağlayanlarım ya da canı can sıkmak isteyenlerim yok. Varsa bile onları bir güzel laflarımın arasına alır üzerim, kırarım.

Özgür bir adamım ben. Kendi seçimlerimdir her attığım adım, karar verişlerim ya da nakit alışverişlerim. Dostlar alışverişte görsün, sonra gelsin halim hatrım sorsun...

Olmaz...

Sordurtmam...

Ben özgürüm, tıpkı en başında konuştuğumuz gibi. Bir başına ve özgür.

8 Temmuz 2011 Cuma

Ağaca Çıkıp Yukarıdan Kendimi Görmek


Hayalin mutfak umudun yemek olduğu bir evrende yaşarken aç kalmanın ne garip olduğunu da yine aynı yerde öğreniyorum.

Aracım, gerecim, sevenim eksik. Garip zamanlar içinde garip bir burada kalış eşliğinde yaptığım hareketlerin nedeninin niçinini sorguluyor verdiğim cevapları koyduğum yeri bulamıyorum.

Bulamıyorum...

Aramaktan vazgeçemem...

Vaz geçmek ?

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Uzun uzadıya bekle


Sabah…

Sabahın körü…

Yatağımdan sanki 1-2 saat önce yatmamış gibi kalktım, güneş enerjisiyle sallanan çiçek, çalan alarm, heyecanlı kalbim… Beni hangisinin uyandırdığını hatırlamayacak kadar hızlı atlıyor saniyeleri zihnim.

Paket… Hediye paketi…

İşte, masanın üstünde duruyor. Onu elime almak mı yoksa yerinin nerede olduğunu hatırlamak mı daha uzun sürdü bilemem ama sanırım ilki. Son kontroller ve evet hazır. Sınırlı sayıda kıyafet uyum ölçütlerinden haberdar olan kendimle o gün en uygun olabilecek kıyafetleri seçiyoruz, sanki öyleymiş gibi her özel anımda da iyi madem converse’leri giyeyim bugün der zamanı aşırı harcadığımı fark edip yine en sonunda kolay giyilen ilk ayakkabıya razı gelirim.

Beklemek…

Gülümseme, bekleme, gülümseme, bekleme… Heyecan.

Yok…

Yine sensizim, sensiz başlayan her gün gibi özenmiyorum yaşamaya. Özlem biriktiriyorum bir de birikebilen birkaç şeyi atıyorum aynı kumbaraya. Geç kalkıp göz hizasına gelmesini beklemekte vardı güneşin. Seni beklemeyi seçiyorum yine bana yetmeyen zamanların içinde. Gecemi gündüzümü, nefes almayı yeniden..

Bunları diliyorum senden.

Hani olurda gelirsen yanında getir, çok özledim de…