Ne kadar uzak kaldık hayallerden. Geriye bakınca insan daha iyi fark ediyor. Aslanlarla yarışırken ben, şimdi isyan bile etmiyorum "bir fare de ben tutayım" derken.
Bir zamanlar sorular soranlar, cevapları yaratan olmuşlarsa bu benim suçum mu ?
Alışamıyorum bu sürece belki ben yanlış anladım da yanlış yollara girdim diyorum. Herkesin istediği olmak isterken kendimi bulamıyorum.
O topraklardan ben de yürüdüm, o yollardan geçerken ben de hayal kurdum, çoklukların arasında tek olsam da sizden biri gibi olmak için çaba sarf ettim. Yalnız kalmadım ama yanınızda da olamadım. Sanırım düşünen bir beyin için en rahatsız edici hissiyatta budur. Hem elinde sıfırla kalmak, hem de buna giden süreçleri bilmek.
Baştan başlayamayacak kadar cesaretsiz, isyan edecek kadar seviyesiz, isyan etmekten korkacak kadar korkak.
Yaa...
1 Temmuz 2014 Salı
19 Mayıs 2014 Pazartesi
19 Mayıs Bildirisi
Mayıs’ın bu günü çok uzun bir zamandır artık kutlama amacını
taşımıyor.
İşgal altında olan bir milletin, bağımsızlığının ve
özgürlüğüne olan sevdasının yıl dönümünü kutlamasının bir anlamı yoktur. Var
olduğumuz nokta, çağdaş dünyaya ait akli değerlerimizin ve kazançlarımızın
gücünü ve varlığını neredeyse bir daha kazanılamayacak gibi kaybettiğimiz
dönemdir.
Samsun’a çıkmak için illa ki, tüm kalelerimizin fethedilmesi
tüm tersanelerimize girilmesini bekleyemeyiz. En ciddi kayıplarımızı bize önder
olacak isimleri ve onların görüşlerini anlarken sığ ve yararcı olmamızdan ötürü
kaybetmedik mi?
Kurtuluş yollarına düşmek için Mustafa Kemal’in gençliğe
olan bildirisine konu ettiği tüm fiziksel unsurların gerçekleşmesini beklemek faydasız
bir bekleyiştir. Zaten ulusumuz beklemekten yorgun düşmüş ve rahat geçirdiği
günlerinin esiri olmuştur. Düşmanın akıldan türetilmemiş dogmaları ve fikirleri
kimimizin zihnini kuşatmış, bir topluluğu ise tamamıyla ele geçirmiştir.
Zafer başını kaldırıp dünyayı görebilmek ve onu
değiştirebilmek için sorumluluk almakla başlar. İşimizi doğru yapmak, çalışmak
ve hatta daha çok çalışmak zorundayız. Her neredeysek orada görevimizi doğruluk
içinde gayretle yapmanın benliğimize borcumuz olduğunun farkında olmalıyız.
Sahte sözcüklerle gelenlere “yalan söylüyorsun!” diyebilmeliyiz. Her gün
yakınmaktan öte sızlananları görevlerini yaparlarken ne kadar samimi
olduklarına dair sorgulamalıyız. Ve ne olursa olsun “işini iyi yapan insanlar”dan
olmalıyız. Kimimiz yazacak, işinden gücünden yorgun ayaklarından ve birkaç
saatlik dinlenmelerinden vaz geçip yazacak.
Kimimiz konuşacak, kabul etmeyen kulaklara, dinlemeyen beyinlere ve
kapanmış kalplere konuşacak. Fotoğraflar ile filmlerle görünecek kimimiz karanlık
inmiş gözlere. Bazılarımız yönetmeye aday olacak en çok çalışandan çok
çalışacak, örneklerin içinde de örnek olacak başarılarından söz edildiğinde
nihayetinde “herkesten çok çalıştı” denilecek.
Hepimizin için tarih düşünebilmeyi, karşı çıkabilmeyi, gerçeğe
ve doğruya açık olabilmeyi, akılcı fikirler ile akılları canlandırabilmeyi
başlatmak için gün Kurtuluş’a yeniden adım atma günüdür.
Göz için yaş akıtmanın, kaybedilen için ağıt yakmanın, geçen
günler için maziyi hatırlamanın yeri, saati, kimliği artık yoktur. Çünkü bu talan ve bu işgal sürdükçe
varlığınızı borçlu olduğunuz tüm kimlikler, tüm kültür ve tarih öğeleri
yalnızca sanal bir göz boyamanın ve beyin yıkamanın aracından öteye
geçemeyeceklerdir.
Sevdiğiniz bir ömrü paylaşmak istediğiniz insan için,
gözlerinde saf mutluluğu görmek için canınızdan can vermeye hazır olduğunuz
çocuklarınız için, sizi bir dakika bile olsun boynu bükük görmek istemeyen, her
başarınızda gururlanmayı borç bilen anne, babanız ve aileniz için, gün ülkenizi
içine battığı derin ve kör bataktan kurtulmak için bu güç görevi üstlenme
vaktidir.
Gün ülkemizin kurtuluşu için uyanma ve harekete geçme
vaktidir.
26 Nisan 2014 Cumartesi
Boş Mermer Hayalinin Hayalliği

Şimdi hepinizin "bu bir hastalıksa ben hastayım" diyeceğiniz durumu söylemeliyim. Maalesef sosyolojik hastalığımız aynı siyasetimizin "ileri demokrasi" hedefi gibi, öylesine ileri de ki göremiyoruz. İşte kişiliğimiz de tam bu durumda. Günlük yaşam telaşının, aylık hayat kovalayışının ve yıllık tavırlarımız öylesine belirlenmiş ve yelken açıp bizden uzaklara gitmiş ki, hayatı yalnızca kovalıyoruz. Bir gün "ben" olacağım dediğimiz gün için savaşıyor savaşıyoruz. Adeta taksitleri bitmeyen kredi kartı gibi, prensesini bulamayan Mario gibi...
Sonunda doğan bebek bir gün oluyor ve kendisi olduğu bir gün dahi yaşayamadığının farkında olmadan bir ömür biçiliyor mezar taşına, bu adam şu tarihler arasında "yaşadı" diye.
Mezar taşıma doğum tarihim ve ölüm tarihimi 0 yazın bile diyemem. Çünkü beni içine alıp sarmalamış olan vesayet buna dahi izin vermeyecek yüzü hoş kendi katı kurallardan ibaret.
Kendim olacağım bir gün için canımdan fazlasını talep eden bir hayat var.
Kalpleri iyi et, az yalan söyle ve söz verme.
25 Ocak 2014 Cumartesi
Çubuk Krakerler
Bazen yoğun bazen ise gelgitli geçen bu dönemlerde coğrafyanızın el verdiği ölçüde bir aşınma gösteriyorsunuz. Kırgınlığı erteleme, gözyaşını krater dışına çıkarmama ya da titremenizi düşen sıcaklıklara bağlamak gibi.
Hayat bazen bir kez yaşanan döngüyü size ikinci defa yaşatmak için geldiğinde sizi iki farklı durumda buluyor. "Hayır, artık fazlasıyla bu duruma hazırım, kaçmak için yeterli güç, savaşmak için iyi derlenip toparlanmış bir zihinsel yapı ve bağışıklık kazanmış bir ruh." yahut "Evet, daha fazla savaşmak istemiyorum istediğin her neyse beni ona dönüştür ve yok et." Bu cevaplardan ve bunun sunduğu diğer alt seçeneklerden ne kadarına doğru ileri gideceğiniz ise yalnızca o an -göktaşı topraklarınıza dokunduğu an- karar verilecek durumlar. Çünkü yukarıda güneşi ve altınızda sağlam toprağı hissetmeniz hep anlık duygular. Kendinizi kaygan bir kayanın üzerinde bulup bulmayacağınızı size kimse söylemez.
Neyse ki seçimlerimi yapacakken bağlı olduğum ipleri bu sefer ben seçiyorum, kendimi bir örümcek ağına bağlamaktansa, bir gemi urganına bağlamış olmam kötünün gerçek anlamda iyisi. Ama asla iyinin bir kolu değil. Ben bu düzene isyan etmeye gelmedim ancak isyan içinde dinginlik aramanın da bir isyan olduğunu ve beni bastırmaya çalışacak isyankarlar ile karşılaşacağımı biliyorum. Huzurum yok, huzursuz ediyorum.
Güçler ve bunlara sebep olan kuvvetlerin zamansızlığı elbette bu yazımın zamanlamasını güzel güzel belirlerken anlık hissettiğim hoş duygulardan yalnızca bir tanesi hala yazabiliyor ve hala sık okunmuyor olmak. Bunlar birer özgürlük çubuk krakeridir ve kimse bu cümlenin içinde neden çubuk kraker kullandığımı merak edip beni sıkıştırmayacak. Ayna grubunu da yıllarca siyah gözlüklerinin arkasında görmüş olmamız da onların bu özgürlük çubuk krakerini sevmelerinden ileri gelmiyor mu?
Daha fazla saçmalamak yok.
Gidelim ve gelenleri karşılayalım.
Hayat bazen bir kez yaşanan döngüyü size ikinci defa yaşatmak için geldiğinde sizi iki farklı durumda buluyor. "Hayır, artık fazlasıyla bu duruma hazırım, kaçmak için yeterli güç, savaşmak için iyi derlenip toparlanmış bir zihinsel yapı ve bağışıklık kazanmış bir ruh." yahut "Evet, daha fazla savaşmak istemiyorum istediğin her neyse beni ona dönüştür ve yok et." Bu cevaplardan ve bunun sunduğu diğer alt seçeneklerden ne kadarına doğru ileri gideceğiniz ise yalnızca o an -göktaşı topraklarınıza dokunduğu an- karar verilecek durumlar. Çünkü yukarıda güneşi ve altınızda sağlam toprağı hissetmeniz hep anlık duygular. Kendinizi kaygan bir kayanın üzerinde bulup bulmayacağınızı size kimse söylemez.
Neyse ki seçimlerimi yapacakken bağlı olduğum ipleri bu sefer ben seçiyorum, kendimi bir örümcek ağına bağlamaktansa, bir gemi urganına bağlamış olmam kötünün gerçek anlamda iyisi. Ama asla iyinin bir kolu değil. Ben bu düzene isyan etmeye gelmedim ancak isyan içinde dinginlik aramanın da bir isyan olduğunu ve beni bastırmaya çalışacak isyankarlar ile karşılaşacağımı biliyorum. Huzurum yok, huzursuz ediyorum.

Daha fazla saçmalamak yok.
Gidelim ve gelenleri karşılayalım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)