14 Eylül 2010 Salı

Referandum'un Kısa Geleceği

... ülke kuzey-güney olarak ayrıldı... 603
... Anadolu, Kirman,Suriye,Irak ve bir kaç beylik olarak bölündü... 1153
... uç beylikleri bağımsızlıklarını ilan ettiğinde bölünmüş ve son bulmuş oldu... 1307

"MEB Genel Türk Tarihi Ders Kitabı"

Millet olarak korku filmlerine gülmeyi meziyet sayar, komplolara inanmaz ve hayatın gırgır boyutuyla daha çok eğleniriz. Bu konuda derin incelemeler yapan bir insan Metin Aydoğan... Yönetim Gelenekleri ve Türkler isimli iki ciltlik bir kitabı daha doğrusu bir araştırması var. Aslında bunun hep böyle olmadığını söylüyor. Birçok sebepte sıralamış, Akdenizliliğimizden tutunda, değişen inançlarımızın getirdiklerine kadar onca sebep var bu politik uyuşukluğun ardında.

Bugün politik uyuşukluğumuzun yanında bir de hiçbirşeyin değiştiremediği özelliklerimizi de görüyoruz. Kamplaşma sevdamız. Bölünmeye, ayrışmaya, grup olmaya ve düşmanlaşmaya olan isteklerimiz. Sosyoloji bunu birçok alt dalda ayrı olarak incelesede ben bunu "takım tutar gibi parti tutmak" olarak gördüğümden "holiganizm" olarak adlandırmak istiyorum.

Kişiler grup olduklarında, ortaya çıkan tablonun sonuçları olumlu yahut olumsuz olsun sonuca yönelik sorumluluğu üstlenmezler. Bir önce ki demokrasi eylemimiz olan yerel seçimlerin öncesinde görüşlerimi belirtmiştim. Ancak bu sefer konuşmadım. Kendimce sebeplerden ve kendimce korkulardan ötürü konuşmadım.

Referandum öyle maddeler sunuyordu ki, "evet" dememeyi düşünmek saçmaydı. Referandum öyle maddeleri öyle şekillerde sunuyordu ki "evet" demek kesinlikle akılsızlıktı. İşte bu harp içinde ben son günlere kadar zihnimde döndürüp dolaştırdım bu düşünceleri. Ve "hayır" demenin şu an seçeneksizliğimin önünde ki en iyi yol olduğuna karar verdim sandık başında.

Bu sırada aynı evrenin yine aynı boyutlarının mahallelerinden birinde kamplaşıyordu insanlar. Evet diyenler ve hayır diyenlere sonraları boykot edenler karıştı. Bir kısım sözde aydınlar, saçmalıklar tarihine "yetmez ama evet" sözcüğünü yerleştirdiler. Kamplar hızla kuruldu saldırılar başladı, videolar, resimler, profil fotoğrafları, twitler...

Sanal kamplaştık, sokakta, kahvede, fatura kuyruğunda konuşmaktan çekindik. Sonra mitingler başladı, "eveeeeeeeeeeeeeeet", "hayıııııır", "eğleniyor muyuuuuz?" gibi çeşitli söylemlere malzeme oldu mitingler. Cumhuriyet'in genç zamanlarının doğuştan asil demokrasisi geldi aklıma güçsüz düştüm bugüne bakınca. Ülkesinde bir terör örgütünün sesi olmuş U2'nun (sonraları kendini bu görevden azletmişlerdir) solistini de bu mitinglerden birisine katmak hayali var mıydı Erdoğan'ın bilemem. Ama olsaydı şaşırmazdım.

Kemalistim ama bir kaç "ok"la değil. "Altı Ok" kadar da değil. Onlardan çok çok daha fazlası kadar Kemalistim. Muhafazakar olmayacak kadar ve muhafazakarlığı boş görecek kadar Kemalistim. Cumhuriyet'e dair bildiği tek şey Atatürk ve İnönü olan sonra da aklına Baykal ve CHP gelecek kadar cahillere, muhalefet olduğu şeye neden muhalif durduğunu ve muhalifliği sadece söylenenlerin tersini söylemek olarak algılayan "muhafazakar cumhuriyetçi"lerden de değilim.

Yobazlardan hiç değilim...

Değişimlere, devrimlere ve onların getirdiklerine "çoğunluğun iyiliği" olarak değil "azami ölçüde herkesin iyiliği" olarak bakanım. Gerekirse tepeden inme, gerekirse halkların ellerinde yücelen depremler her koşulda "azami ölçüde herkesin iyiliği" taraftarıyım.

Bugün bize kabul ettirilen anayasanın ne şekilde yapıldığı ayrı bir mevzudur. Keyfi olarak hazırlanmış, kendi görüşü dışında hiçbir sese kulak asmamış bir paketler bütünü tek seferde sunulup kabul ettirildi. Buna yönelik yapılan açıklama ise "hap gibi tek seferde" oldu.

Muhtemelen sandıkta "evet" demiş olan bir arkadaşım alay ederek sordu.

Bak şimdi karaçarşafa mı soktular bizi? 8-10 senedir şeriat şeriat dediniz hala niye gelmedi?

Bu sözleri duymamın ardında iki sebep var. Birincisi kendisini muhafazakar dinci ve cemaat çatısı altında yarı saydam gösteren bir AKP. Ve yıllardır oylarını sol'dan değil. Muhafazakar cumhuriyetçi kesimden ve "başka seçenek yok" diyenlerden alan CHP.

Öyle bir cemaatçi öyle bir muhafazakar ki, kürt açılımı yapabiliyor, başörtüsü mevzusunu dakikasına çözmesi imkanı varken çözmüyor, istese ülkeye yarın şeriat getirebilecek gibi dursa da getirmiyor. Hep bir erteleme bahanesi hep bir "5 dakika daha uyutayım" durumu var.

Öyle bir solcu ki, kendinden olmayandan ilelebet korkuyor, inanma ihtiyaçlarını partisi üzerinden karşılıyor, rakibini ciddiye almadan, aptal, bilgisiz cahil diye aşağılıyor. Muhafazakarlara laf atarken anlamsızca muhafazakarlaştığını farketmiyor.

Bugün Türkiye bu iki partinin elindedir. Ben ise soruya geri dönmek istiyorum, neden kara çarşafı hala giymiyor kızlarımız ve neden hala şeriat gelmedi. Cevap olarak AKP'linin alaycı kahkahasından ve CHP'linin korku imparatorluğu komplosundan fazlasını verebilirim bireyci değil bireysel bir adam olarak.

"Evet" cevabı vererek çarşaf giymedin ama bu tek kişilik düzenin gömleğini üstüne geçirdin. Artık adım attığın her işte, sadece tek kişi tarafından belki de uyumadan 5 dakika önce verilmiş kararların yazacak geleceğini. Şu an için güzel kanunlar çıkartılacak belki. Ama günün birinde herkese uyacak ama senin hoşuna gitmeyecek bir şey çıktığında "hayır" demek isteyeceksin. İşte bu "evet" oyu senin tüm "hayır" oylarını ipotek altına alan bir imzaydı. Muhalefet olanın dinlenmediği, umursanmadığı ve bu şekilde karşına sunulduğu bir düzenin deneme sürümünü gördün ve güzelmiş almak istiyorum dedin.

Sen şimdi kara çarşafı giymeyeceksin, belki 5-10 yıl sonrada giymeyeceksin. Ama "giy" dediklerinde, "hayır" diyemeyeceksin. Sınavları geçmen için, geçmekten farklı özelliklere ihtiyacın olduğunu söylüyor yeni düzen. Eğer bu özelliklere sahipsen ne ala. Ama eğer elinde zihnin ve seni evde bekleyen orta halli bir ailen varsa isyan etme lüksün olmayacak.

Ben "evet" çıktığında üzüldüm, çünkü azınlıkta kalan ve bu endişelere sahip olan insanlar azdı ve şimdi kendilerini nasıl kollayacaklar yeni sistemden dedim. Sonra ülkem için sevindim. Harita'da sarıya boyalı (nedense tüm TV kanalları sarıya boyadı, HaberTürk ise yeşil ve kırmızıyı tercih etti) alanlar bu düzenle birlikte mutlu yaşayacak insanlardı. Bir şekilde bal tutan adamın elinde ki baldan pay alabiliyorlardı, bir şekilde iş buluyor, çocuklarını mutlu mesut bir gelecekte görebiliyorlardı. AKP çoğunluğun iyiliğini düşünen liberal bir partiydi ve çoğunluk gerçekten çoğunluktu.

Gerçekten mi ?

Hiç yorum yok: