27 Mayıs 2009 Çarşamba

Uzaklardan bir masal ve Mayınlar

Baykal ve Bahçeli'yi muhalefette bir araya getirince dikkatleri çeken bir olay ortaya çıktı. Mayınlar...

Bilmeyenler için tekrarlamak gerekli: Suriye sınırında bulunan mayınlar bir nevi yap-işlet-devret modeliyle temizlenip tarıma kazandırılmak isteniyor. Peki, nereden çıktı bu mayın temizleme konusu? Ne oldu da Erdoğan'ın aklına bu düşünce geldi de ısrarla bunu mecliste görüşmeye açtı ve kabul çabalarında ısrarcı oldu. Gece Yazan Kedi'de birçok zaman paranoyaklığın sınırına gidip gelmiş olsak ta bu sefer ki tam anlamıyla bu değil, bu manada açıklanama çünkü dünyanın birçok bölgesinde bu şekilde yürütülen yapılar var. Ne mi bu yapılar?

Nüfusları her yıl inanılmaz yükseliş oranlarına sahip olan ülkeler var. Bakınca sadece 5 yılda nüfus iki katına çıkanları görmek mümkün, bir de bununla birlikte tüketim toplumuna adapte olmuş ülkelerin ya da dış pazarlar için üretim yapmak isteyen aracı amaçlı şirketlerin, gözünü diktiği iki kaynak var bunların ilki hızla değerlenmekte olan su diğeri ise toprak. Ufak çaplı bir internet gezintisi şunu fark etmemizi sağlayacak bu kadar büyük bir araziyi mayınlardan tamamen temizleyecek bir şirket bulmak üstelik bunu sadece toprak için yapacak bir şirket bulmak neredeyse imkânsız. Alan çok geniş harcanacak miktar çok fazla ve buna yanaşacak şirket sayısı piyasası bu kadar düşük olan bir konu için çok az ve güçsüz.

Peki, ne olur? Elbette ne olacağını bilemeyiz bunu gelecek günler çok daha iyi gösterecek olsa da; tahminim ve gelecek öngörüleri gösteriyor ki bu topraklarda büyük şirketlerin ihtiyaçları giderilecek. Bu şirketlerde çok büyük ihtimalle yabancı ve kendi çıkarlarını beslemek için toprak arayan devletlerin, yanlarında bir şirketle mayın temizleme işini halledeceği ve topraklarını kendi tesislerine, çiftliklerine dönüştürecekleri.
Burada olan biteni özetlemenin sonucu eğer ortaya çıkan toprak faşizanlığı ve paylaşımsızlıksa yanlış bir düşünce olduğunu söylemeliyim çünkü TEMA'nın yıllarca söylediklerini dinlemeyen Türkiye çölleşiyor ve yumurta kapıya gelene kadar da uyanmaya niyet yok. Bu toprakların gelecekte bize satılacak ya da bizi kendi toprağımızda köle edecek, ırgat edecek bu yapıya karşı olduğumu söylemem gerekli. Toprak için hala katliamlar yaratılıyorsa halkın büyük bir bölümü için hala kutsal olan bu toprakları muhtemel bir danışıklı dövüş ile teslim etmeye olan korkumu açıklamaya çalıştım. Devam edelim...

Birçok ses ve tepki gelirken savunudan bir kaçı da bizim insanlarımızın o topraklarda çalışacakları ve işsizlerin istihdamı için bu projenin yürütüldüğü, açıldığı savunusu.

Ufuktan gemiler geliyor içerisinden inen yabancılar hızla yerli halka saldırıyor ve ona madeni öğretiyor, kısa bir süre içinde cebirle yerli halk neredeyse aç bir şekilde gece gündüz demeden yabancılar için maden toplamaya başlıyor. Gemilerle uzaklara taşınan bu ne olduğunu henüz çözemedikleri "maden" denilen taşlar onların karnını doyuruyor gibi gözükse de aslında kaybedilen özgürlüğün ve kaynağın tanımını anlamak ancak onları anlatan tarihçilere nasip oluyor. Yabancı alacağı bittiğinde oradan ayrılıyor geriye sadece ölenler ve ölmek üzere olanlar kalıyor.

Durum henüz bu kadar şiddetli ve derin gözükmüyor olsa da günümüz köleleştirme sistemi bu durumdan farksız. Başkasının şirketinde, başkasının yönetiminde, başka insanlar için bizim çalışmamızla elden edilen o değerli kaynaklar bize sadece ufak meblağlar halinde geri dönecek ve kanaat etmeyi içine sindirmiş olan sindirmek zorunda bırakılan halk bu işi mutlulukla karşılayacak. Köle olduklarını da "ucuz iş gücü" diye gelen şirketlerin büyük CEO'ları ve henüz köleleşmemiş tarihçiler yazacaklar.

Hiç yorum yok: