25 Ekim 2009 Pazar

Anahtar deliğinde anahtar gölgesi...

Şiirim geldi bırakın beni,
Bir kibrit farz edin ve yakın beni,
Bir ceketmiş gibi askıya takın beni,
Bir çiviymiş gibi duvara çakın beni,
Şiirim geldi bırakın beni.

Müjdat Gezen



Yoruldum...

Yara bantı olup sarılmaktan, gözyaşı olup dökülmekten, vuslatlarda kaybolmaktan yoruldum. Başlayan güne ait olamamaktan, özlediğimi görememekten, gördüğümde dokunamamaktan sıkıldım. Her gidenin ardından merdivenler inmekten, her gelenin öncesinde yol gözlemekten, bitenlerin ardında bıraktıkları göz olmaktan bıktım.

Bir şiir olarak başladım, devrildi cümlelerim kalemim noktaları zor koyar oldu yer yer daha çok virgül gibi oldum, ünlem olamadan bitti cümlelerim. Romana dönüştüm zamanla onun güzelliğine kapılıp kalın kaplara girdim zar zor, kendimi bu ağırlıklar arasında ağır hissettim, uzun hikayelerin sonunu düşledim bitmemesi için uğraştım. Bitti... Bir acı kahvenin ardından gelen yakıcılıkla bitti, ağlayamamak kadar ağır, kalkıp giden bir otobüsü yolcu etmek kadar zordu bitişler. Ama dayanmak en büyük meziyet, bunu başardım.

Başardım aslında gülmeyi, her olan bitenin ardında, dost sohbetinin en acıklı yerinde dikkat çeken gülüşlerimdi. Kimse bilmedi zannımca asıl güldüğüm bedenimde yaraları bulunan anılardı. Gece bir bir düşerken ben kimseye belli etmeden göz kırptım yarınlara ve masaüstünde bir kalemdim sadece yazmak istedikleri olan ama ele alınmayan.

Denemek istedim, görmek istedim, bağlanmak istedim. Ama arzular gibiydi istemek en güzeli kaçıp giden yuvarlanıp düşmeyendi. Arzular gitti önce, fikirler devrildi yerlere ve güven, bir buluttan kırpılmış ta yıldız olup gökyüzüne varmış şimdi. Ah minel aşk, gözlerim devrilmişte gözlerini göremez olmuş şimdi...

Hiç yorum yok: