24 Mart 2010 Çarşamba

AKP Anayasası ve Batının İktidarla Yaşıt Yüzü

Yılların özleminin rüzgarları esiyor. Çekilen çilelerin, eziyetlerin, akla hayale sığmayacak işkencelerin önüne yeni bir Türkiye sayfasını açacak olan "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası".


Ancak acaba gerçekler bu yönde mi ? Acaba gerçekten bu anayasa Türkiye'nin anayasası mı olacak yoksa çoğunluğun mu ? Ya da ifade edilmesi gereken diğer bir biçimiyle "Akp'nin Anayasası" mı olacak ? Gün henüz 24 Mart'ı gösterirken ve AKP sivil toplum kuruluşları ve muhalefet grupları gezerken yaptıkları en güçlü açıklamalar ülkeyi çağdaşlaşmaya taşıyacak oldukları iddiası. Bunun için de yaptıkları açıklama da "Avrupa Birliği ilerleme yasaları", "Venedik kriterleri" ve geçmişimizde bizi bir türlü bırakmayan "Kopenhag Kriterleri". Türk milleti unutkandır sözünü çok sık kullanmak gerekliliğini hissediyorum unutmamak adına. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne en çok yaklaştığı ancak sonradan da en çok uzaklaştığımızı hissettiğimiz yolun başlangıcıdır Kopenhag Kriterleri.
Üç dört günlük bir süreçte AB'nin resmi marşı 9. senfoni ekranlarda çalınmış Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin gerçekleştiği duyurulmuştur. Bu yanlış haberlerin üstünün nasıl örtüldüğüne dair ne gazete küpürlerimde ne de internette ki kaynaklarda bir cevap bulamadım. Ancak o günlere dair en belirgin haber ünlü başbakan Berlusconi'nin medyaya verdiği kısa ve gerçekçi açıklamaydı "Ben bu adamı sevdim. Avrupa'ya gelen diğer Türkler gibi barbar değil uzlaşma istiyor." demişti.

Bu sözün söylenmesinin üzerinden yaklaşık 6 sene geçti. Başlarda AB yanlısı görünen AKP'nin yerini AB'den vazgeçmiş ve hatta gözünü ortadoğu üzerinde tutan bir iktidar portresine geçildi. AKP için yeni bir hamle olmayan bu gömlek değiştirme kimseyi şaşırtmayacaktır elbette, peki ya Avrupa'nın desteğinde neler değişti ? Gözümüz "kendi kendine yeten ülke" yalanlarıyla boyanır ve işsizlik oranları "refah bir toplum olduk" yalanlarının ardından hızla yükselirken aslında gerçekten kendi istediğimizi yapar mı olduk ?


İşte garip gerçek, Avrupa açısından hiçbirşey değişmedi. Yılların deneyimlettirdiği hamasi üsluplarını bu sefer göstermediler, Ecevit'e ve hatta sürekli onlarla birlikte yürüme çabasını dile getiren Demirel'e dahi katı yüzünü gösteren, tehdit etmekten kaçınmayan AB ve dahili ABD'den hala olumsuz bir ses çıkmıyor. Buradan da bir paranoyayı değil daha önce tecrübeyle sabit bir çıkarımı kolaylıkla sunabiliyoruz. "Avrupa'lı emredicilerin henüz AKP ile işbirliği sona ermedi ve kapalı kapılar ardında konuşulanlar Türkiye'de dinlenemeyen tek konuşmalar hala..."


Anayasa hamlesi AKP'nin tutunma hamlelerinden birisidir, genel seçim çağrılarına şiddetli bir şekilde "hayır" demenin ardında da bu tutunma hamlelerini görmedik mi zaten ? Hala kendi halkının ciddi bir bölümünün desteğini almış muhalefetlerin değil AB'nin dönemlik başkanlarının, dinozorlarının ve yeni Dünya düzeninin sömürgecilerinin emrini dinlemeyi sürdürüyor.... AKP için değişen gömleklerinin sayısı belli değil ama bunun yanında da gittikleri kölelik yolunda değişen bir olgu yok...


Oysa,



"Efendiler!Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vâdisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?… Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!"



- Mustafa Kemal Atatürk(Türkiye Büyük Millet Meclisi, 6 Mart 1922) -

Hiç yorum yok: