5 Nisan 2010 Pazartesi

Anılardan Yol Arkadaşım

Ellerimi dizlerimin üstünden kaldırdım heyecanla, onları barındıracak bir yer bulmak umuduyla çevreme bakınıp sonra bir kaç saniyelik kararsızlıkla tekrar oturduğum demirden durağın üstünde ki yorgun dizlerimin üstüne koydum. Yorgunluğu can yakıcı hale gelmişti,öyle bir ağırlıktı ki bu, kollarımda ve dudaklarımda ciddi bir işlevsizliğin hakim olduğunu ancak yanında ki yeri aldığımda hissedebilmiştim.

Sarı bir ışığın söndüğünü gördüm sokağın en dibinde bulunan içinde ki yaşama dair en ufak bir fikir dahi yürütemediğim bir mimari katliamı binada. Gözümden yavaşça uzaklaşan hayalinin eşliğinde yanımda olmana aldırış etmemeye çalıştım. Hislerini dahi hissedemiyordum, yapabildiğimin en iyi şeylerden birinin bu olduğunu iddia ettiğim uzun,yorgun,yorucu zamanların içinde. Konuşmaya başlamış olduğunu farkettiğim an garip bir vakitti. Hatırlamıyorum, hatta hatırladıkça buğulanıyor gerçekler ya da bir kaç damla kalmış hatıranın buharıdır gözlerimi örten...

Kırmızısı kızıla kaçıyordu artık keten montunun, kirlenen zamana dayanamamıştı belki de. Yahut sadece değişik bir yaşamdı bu sefer üstünde ki, her zaman farketmekte zorlandığım türden renklerdi kötü sözler eşliğinde gördüklerim. Sesinin tonu arttı ve benzeri seviyede duyduğum can yakıcı sözlerin sayısı da... Her geçen dakika gittiğimin, kendimden vazgeçtiğim bir anı olduğunu düşündürüyordu bana. Sesi kızgınlıktan durgunluğa indiğinde, sürüklenegelen düş kırığı sözcüklerin sayısında azalma olmuyordu. Sıkıştım bir durgunluğun içine ve mecburi anlar yaşatıyordu bu med cezir deryaları gözlerimin içinde.

Saklan denildiği sırada en gizemli kuytuları buldum ben hep, buldum sanmıştım oysa kaybetmiştim, kaybettiğim bir oyunun peşinden koştum. Gizlendim...koştum...gizlendim...koştum.Senden kaçarken sana tutulmak istedim,yakalanmak kaybetmek, belki kollarında yenilişimi sana hediye etmeyi dilemiştim.

Bilmiyorum sonrasını, döndüğümde yoktun basitçe. Baktığımda göremedim, hatta seslendiğimde bir işaret almak mümkün olmadı, verebileceğim onca sözün gömülü olduğu yer o seslerimin gündüz doğuşuna karıştığı düş kırıklıklarını bıraktığım yerdir bu yüzden.

Sustun... Kararlı bir bakış attın yolun ilerisine. Benim zamanım yavaşladı, yavaşladı ve durdu. Açılan ilk kapıdan çıktım. Bir başka durağın mor tabelasının sokağın diğer başında ki pahalı bir restoranın ışığından yansıyan yegane aydınlanmış parçası altında ki yerime oturdum yorgunca.Kemiklerim sızlamasını sürdürüyordu kalbimin ritmi eşliğinde. Sakin bir müzik çalıyordu gecenin gürleyen sesinin içinden.

Otobüs gürültüler çıkararak uzaklaştı, yolda kızıl bir karanlık vardı.

Hiç yorum yok: