30 Ekim 2008 Perşembe

Sosyo... Ne ?


Sosyolojiye yani okuduğum alana dair açık anlamdaki ilk yazım bu. Yine sadece içimden geldiği için yazıyorum bir trenin 12 numaralı koltuğunda aklıma gelen bir şeyler yine bunlar. Bende ne yaptım vakit kaybetmeden yazmaya başladım. Sosyolog değilim asla öyle olacağımı da iddia etmiyorum tamamen özgür olan Tuna’nın basit bir yazısı sadece. Bilen var bilmeyen var ben bir sosyoloji öğrencisiyim efendim. Genel anlamda isteklisi olmadığım ama içine girdikçe beni saran bir yapısı var bölümümün. Sanırım tam alıştığımda okulum bitecek.

Öneri okuma listemizde yer alan bir sosyolog ve birkaç kitabi var elimde Jean baudrillard. Sosyolojik kavramların yeni bir öğrenciyi sıkmasından mi yoksa gerçekten samimi `hadi bastan yazalım`cı yaklaşımından mi bilmiyorum yazıları ve sosyolojiye bakılmadığı bicimde bakışı hoşuma gitti. Aile kitle toplum sınıf... Bütün bu kavramlara ben baktığımda ardından ağır eleştirileriyle ağdalı yazılarıyla ve büyük çaplı tartışmalarıyla ünlü sosyologlar çıkıyor. Hepside yorucu ve en baskın haliyle sosyolog adayını önce kendi yasadığı toplumun dilinden ardından da dolayısıyla toplumundan ayrı tutan hatta ona `entellektuel yükseklik` addederek kendisine ve toplumuna ışık tutmak için bildiklerini unutması gerektiren bir kaç yıl bulmak zorunda bırakan bir insan yaratıyor. Hayır eleştiriyorum kitle 3 değildir 1+1+1dir. İşte baudrillard da aynen bunu soyluyor bırakın bu ağdalı söylevleri sıyırın kendinizi karanlıklardan da ışığı biraz ortaya taşıyıp olabildiğince hepimiz aydınlanalım dediği “sessiz yığınların gölgesinde” adlı kolay-okunur tarzında bir kitabi var. Kesinlikle sosyoloji öğrencisine bir umut yaratabilir ve sosyoloji adayına eğitmenlik yapan idealist eğitmenlere de bir nevi `öğreticinin rehberi` görevi yapabilir der başım camın güvencesinde uykuma dalarım efendim..



Not: Resimdeki geleceğe dönüşteki profesör değil Jean Baudrillard.

Hiç yorum yok: