1 Nisan 2009 Çarşamba

Sandıktan çıkmayan ön görüler.

29 Mart'ın ardından akılcı düşünmenin zamanı gelmiştir diye düşünüyorum ve seçim sonuçları tam kesinliğe ulaşmadan günlerin birikimini biraz olsun yine olayların merkezinden sunmak istiyorum.

Türkiye yaklaşık on yıllık beklemeden sonra tekrar muhalefetin yükselişine şahit olmakta. Bu muhalefet tarafından hızlı ve düşüncesiz bir sevinçle paylaşıldı kendi görüşümü belirtecek olursam. Keza koalisyon hükümetlerinin kötü yönetimlerinin ve Türkiye coğrafyasına uygun olmayan yapıları sebebiyle ben parça parça bir meclisi kısa bir dönem için dahi olsa "yıpratıcı" görüyorum. Peki nasıl olmalı ? Türkiye "yıpranmamak" adına giderek diktalaşan bir yönetime mi teslim olacak? Önce bir sosyolog adayına yakışanı yani durum değerlendirmesi yapalım.

29 Mart öncesi sinirleriyle tavan yapmış bir lider Recep Tayyip Erdoğan var karşımızda. Tüm kayıtlar incelendiğinde en son hedefinin yerel seçimlerde %52 olduğunu görüyoruz. İzmir mitingi ardından gelen bir mektup (İzmir'li bir kadının AKP'ye mektubu) Erdoğan'ın akılcı düşünmesini zorunlu kıldı ve farkedildi mi bilmiyorum ama İzmir'den umut kesildi. Ancak "büyük düşün" denen iller listesinde bir çok il ve ilçe belediyelikleri varlığını ve Erdoğan'da bunlar üzerinde ki iddiasını sürdürmekteydi. Ortak akıl ile incelenen AKP'nin seçim sonuçları ise bizi yine herkesin kabullendiği bir sonuca götürüyor. Ortak dilin oluşturulamamış olması. İzmir'de "modernist", Anadolu'da "muhafazakar" ve güneydoğuda Kürt-sever bir politika yürüten ve kabaca iki yüzlülük olarak nitelendirilen bu oluşum da AKP medyanın haber yayma gücünü tüm bariz çabalarına rağmen engelleyemedi. Bütün bu sonuçlardan en büyük çıkan sonuç muhalafetin başarısı değil, AKP'nin kaybedişidir. Bu noktada karşımıza çıkan AKP'nin durumu toparlayacak bir taban ve tavan oluşumuna sahip olup olmadığıdır. Karşımızda en az 10 yılı siyaset içinde geçmiş yorgun ve yıpranmış siyasetçiler var, her ne kadar sonsuz bağlılık sunan taban olsa da liderin "otoriteryen" yönetim anlayışına ve tek adam particiliğine ne kadar katlanacağı muamma. Muhalefetin de bütün bu yıpranma döneminde Türkiye siyasetinin aksi bir yönünde kendini geliştirip akıllıca muhalefet yaptığına dönem itibariyle şahit oluyoruz. Bunun sonuçları da "fosfor" oranı yüksek kesim tarafından canlı bir şekilde anlaşılmış olmalı ki bir önceki dönemde kendisini AKP'ye emanet eden belediyeler apar topar emanetleri hıyanete uğramadan geri alma eğilimine geçtiler.Bunlardan bir örnekte benim yerim olan Tekirdağ. 

Seçim bürosunda tesadüfen çıkan bir görev bir çok konuda aslında Tekirdağ ve benzeri diğer kıyı bölgelerinin seçim bilincine sahip olduğunu gösterdi. Dört yerel seçim sonucu geriden başlayarak takip edildiğinde, gördüğümüz o oluyor ki; yararcı beklenti en üst düzeyde, duygusal eğilimler ise sandıkta çok etkisiz. Siz anadoluda yaptığınız kaba siyaseti baskıcı tiplemeleri Tekirdağ'a taşırsanız, büyük şehir edasıyla yaklaştığınız projelerinizle övünürken şehir insanından git gide uzaklaşırsanız bu insan ilk önce özgürlüğünü sonra kültürünü en nihayetinde de şehrini kurtarmak isteyecektir sizden. AKP, Antalya kaybında da benzerini yaşadığını henüz farkedemedi bu gidişle farkedemeyecek gibi gözükmekte, ama Tekirdağ'da da bir parçasını acıyla kaybettiğini eminim biliyorlar. Bir önceki yerel seçimde üstün puanlarla gelen AKP belediya başkanı neredeyse 3 CHP oyuna karşılık 1 oyla büyük bir hezimetin içinde kaldı. Bu teorim görüşüm elbette tamamen kendi tasarımım ancak yıllardır içinde yaşadığım şehrimin yapısını bildiğim konusunda da az çok bilinç sahibiyim. Ve eminim bu kıyı şeridinin de önemli bir kısmı bu olan bitenin farkında olan bilinçli seçmenlerden oluşuyor partizanlardan değil. 


AKP hatasını anladı mı ? Anladıysa ne kadarını anladı ? Ne yapacak ?

Açıkçası anladık gibi söylemlerle çıkılsa da ortaya yıpranmış bir partinin ömrü tüketilmekte ve lideri Erdoğan'da körükle bu ateşi üstüne gitmektedir. Sadece dün akşam haberleri itibariyle "Erdoğan basına çattı", "Erdoğan bakana kızdı." ,"Erdoğan'dan damadına göz dağı." gibi haberler halen devam etmekte hatta yanlış bir önerme mi emin olmasam da hızla artmakta. Kayıpların acısı büyük alınması gereken dersler ise ezberci eğitim gölgesinde. Gelecek ne olacak ?

Büyük ve gerçekten uzak olmamak için alternatif tarih yazmak istemiyorum ancak, her partinin ciddi değişim sinyalleri verdiği şu günde toplumun ihtiyacı olan yeni bir sol parti oluşumu yahut en azından taze kan ile yola yeniden başlamış köklü bir parti, güvenilir bir liderdir. Atak yapmak insanların fikirlerini umuda sürükleyecek ve onlara bekleneni vermeyi vaad edecek yapıda olduğu zaman bir sol partinin Türkiye'de büyük yükselişler alacağına eminim. Bu konuda CHP'nin büyük bir şansı var aslında. AKP'nin eskimiş belediyecilik anlayışının karşısına her ilde yıldızlaşmış ve efsaneler yaratmış başkanlar üretebilirse, bir Büyükerşen yada Sarıgül yaratabilirse eğer bunun yadsınmayacak etkisini elbet hissedecektir. Ankara için seçilmiş Karayalçın ise artık hiçbirşekilde "bir daha" denilebilecek bir aday değil ama Ankara'nın gözbebeği Çankaya'yı kolaylıkla alabilen CHP burayı iyi değerlendirmek zorunda belediyecilikle yükselir ve halk tarafından 5 senelik tanınma safhasını elde ederse bu belediye başkanı Ankara için büyük rol oynayacak lider konumuna gelebilir üstelik arkasında hiç endişe bırakmadan. Bir Mansur Yavaş efsanesinin sadece bir ayda tanınması ve topladığı oy oranına baktığımızda bir mucize tablo görüyoruz. Bunun aynısını yeni yapılanma içinde ki CHP'nin akıllı kadrosunun da düşünebilmesini dilerim. Batısından doğusuna bilinçli bir kitle ve değişim zor değil, ama geçmiş yılların il il incelemelerin yer aldığı araştırmaların yapıldığı halkla birebir konuşulduğu yerde halk misafirini elbet kırmayacaktır. 

Zaman hızla geçip giderken biraz hızlı hafif dengesiz ve bol anlatım hatalı bir yazı oldu sanırım ancak hem seçimlerin şaibeli yapılışı ve bunun Türkiye genelinde yarattığı güvensiz halk kimliğini konuşmak adına henüz daha erken sonuçları tam olarak görmek istiyorum.

Hiç yorum yok: